İki haftadır evden doğru dürüst dışarı çıkmamıştım. Sadece kursa gidiyordum. Uzel aradığında telefonumu açıyordum. Ama bir kez görüşebilmiştik. Endam teyze Uzel'den daha çok uğramıştı yanıma. Bana sıcak yemek falan getiriyordu.
Yine arada dışarıdan da yiyordum tabii. Ece ile de arayı düzelmiştik. Yarım yamalak özür dilemiştim çünkü çok haksız olduğumu düşünmüyordum. Birazdı. Yine başım ağrıdığı için kalkıp çekmeceleri karıştırdım. O an bir şeyi fark ettim.
Benim geçen haftalarda açıp ilaç bulamadığım çekmeceden birinde bir sürü ağrı kesici vardı. O gece hiç yokken şimdi bana yetecek kadar çoktu. Bunu Uzel'in yaptığını anladım.
Uğradığı zaman koymuş olmalıydı. Beni düşünüyordu. Böyle yorumlamıştım. Tekrar koltuğa yüzüstü yattım. Bugün odamı temizlemeye başladığım için çok toz yutmuştum. Ondan da basım ağrıyor olabilirdi. Gerçi hala tam bitmemişti ama elimden geleni yapıyordum. Odam büyük ve fazla detaylıydı.
Yere koltuktan sarkan elimin tersini sürttüm. Bunu birkaç kez yapınca elimde yanma hissi oluşmuştu. Bu hisle düşüncelerden uzaklaşmayı denedim ama olmadı.
Aras'ın dediği gibi Özgül ölü bulunduysa bunu biri yapmış olabilirdi. Hemen partiden sonraki gün hemde. O kadın, telefonda Özgül ile konuştuktan sonra. Ne demişti?
Artık buna izin vermeyeceğim.
Belkide böyle izin vermeyecekti. Öldürerek? Ne diyorum. Aras'ın annesi öldürmüş olamazdı. Küçük çocuğu vardı onu düşünürdü herhalde. Hem o kadar düşman olsalar iş birliği yapmazdı o kadınla. Zaten aldatılan o kadındı.
Düşman olacaksa Özgül, adını unuttuğum kadına düşman olmalıydı. Beynim yanmıştı düşünmekten. İlker bir günah keçisi arıyor olmalıydı. O gece sadece iki kez konuşmuştuk. Bence beni günah keçisi ilan edemeyeceği kadar azdı.
Bulamaması gerekiyordu. Sadece adımı biliyorlardı. Acaba bende mi numaramı değiştirseydim Aras gibi? Yok ya. Gerek yoktu. Beni bulamazlardı. Hem ben Özgül'ü tanımıyordum.
'Ama o adını unuttuğun kadını tehtid ettin.'
Aras'ın annesini. Evet etmiştim ama çok üstüme gelmişti. Hem Aras'a da gece sonu söylemiştim her şeyi. Kapım tıklanınca korktum. Uzel olsa bahçeden gelirdi. Yavaş yavaş kapıya ilerlediğimde tanıdık sesi duydum.
"Esil?"
Hemen açtım kapıyı.
Suratımı görünce kaşlarını çattı. Onu içeri çekip kapıyı kapattım. "Neyin var? Hasta mısın?"
"Hayır," dedim hemen. Önden salona yürüdüm, peşimden geldi. "Esil neden hiç bize gelmiyorsun? Bak eğer o olaydansa onu Ece'den başka kimse bilmiyor." O yüzden değildi. Onlarında başını belaya sokmak istemiyordum.
"Sen neden hiç gelmedin?" dediğimde bakışlarını kaçırdı. "Bence yalnız olmasak daha iyi."
"Neden?"
"Çünkü durmadan öpmek istiyorum seni Esil. Sende engel olmuyorsun. Bana arka çıkıyorsun." Bende de durum aynıydı. Tıpkı şu an olduğu gibi. "Bana anlat ne olduysa," dediğinde "Yok bir şey," dedim. Onu bulaştıramazdım. Buna hakkım yoktu. Uz zaten belaya bulaşmaya dünden razıydı.
Yüzünü ellerinin arasına alıp sıvazladı. "Bir şey sakladığını anlıyorum. Ama bu şekilde söylemeyeceğini de biliyorum." Aynen öyleydi. Beni tanımıştı. Koltuğa kalçasını yaslayıp ellerimi tuttu. Beni yavaşça kendisine çekti. Kalçalarım bacaklarının arasında kaldığında ellerini arkamda birbirine kenetledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKTAN ÖTE
Teen Fiction*Sadece söz ver ve hayatın sana sözünü tutturmamak için kırk takla atışını seyret.* "Söz veriyorum..." Onlar çok zorlandılar. Aylarca uzak kaldılar kendi hataları yüzünden. Kendi hatalarından ders çıkardılar, artık uzak durmayacaklardı. İkiside uza...