"Kızım kalk hadi. Bugün komşularımız geliyor." Of daha iki gün önce biz-annem- onlara gitmemiş miydik? Ne bu şimdi şaka falan mı? Belkide bilmezden gelmeliyim. "Hangi komşularımız?" Annemin sesi sabır diler gibi çıkıyordu."Kaç tane bu kadar yakın olduğumuz komşumuz var kızım? Şu yeni komşularımız."
Haklısın anne normalde komşularla gel-git yapmazsın ama nedense bunlarda şeytan tüyü var. Oflayarak kalktım yatağımdan- sıcak, huzurlu yatağımdan-. Annemi gördüğümde yüzümde bir gülümseme belirdi. Ona aldığım elbiseyi giymişti.
"Aşırı yakışmış. Tam düşündüğüm gibi olmuş," dedim yanaklarından öperken. Dolabımın önüne gelip yıpratılmış bir kot şort ve beyaz bir askılı aldım. Hayır bu kombini dün yapmıştım. Değiştirdim (Multi).
Saçlarım kendiliğinden doğal dalgalara sahipti.
Şanslıydım yani. Ya da öyle sanıyordum. Saçlarımı tarayıp saldım. Yine kurtarıcım olan kapatıcıyı sürüp aşağı indim. Oturduğumuz yer bir siteydi. Herkesin kendi evi- villası- vardı. Herkesin kendine ait havuzu ve bahçesi vardı. Eğer yaşadığım yeri seçebilseydim tek katlı ya da iki katlı şirin bir ev isterdim. Bu kadar abartıya gerek yoktu.
Ama babam gösteriş severdi.
"Kızım gel buraya." Annemin yanına, mutfağa, gittim. Yemeklere yardım ettikten sonra - sadece tatlarına bakmıştım- "Anne ben çıkıyorum." diye seslendim. "Olmaz,Esil. Onlara bugün senin evde olacagını söyledim." Beni zorla sevgili komşularımızla(!) tanıştırmaya çalışıyordu. Ama ben istemiyordum. "Anne, bunu benim adıma kararlar almadan önce düşünmeliydin," deyip evden çıktım. Kaan da kesin dışarıdaydı. Ya da hâlâ uyuyordu. Babam da her zaman ki gibi sevgili(!) işinde.
Biraz sahile gidip kafamı dinleyebilirdim. Siteye yakındı. Gerçi her yer siteye yakındı da. Adımlarımı sahile doğru yönelttim. Kulaklıklarımı çıkarıp telefonuma taktım. Meghan trainor'ın All About That Bass şarkısını açtım. Pek fazla ingilizce şarkı dinlemesem de çok sevdiklerim vardı. Sahile geldiğimde bur banka oturdum. Telefonumun zil sesini duyduğumda kulaklığımı çıkarmadan açtım.
Aslında açmayacaktım ama dün geliyorum demişti. Gelmediğini duymam gerekiyordu.
"Ne var yine?"
"Bak güzelim, gelme dedin gelmedim. Ama böyle yapma. İkinci bir şans ver bana."
"Sen sadece kendini düşündüğün için gelmedin! Blöf yaptın. Bu arada beni aradığını Elif biliyor mu?" Sona doğru sesim alaylı çıkmıştı. "Siktigimin Elif'i her şey onun suçu!" diye bağırdı. "Hayır, senin suçun! Hatta senin de değil benim suçum. Senin gibi bir şerefsize, senin gibi bir alçağa nasıl güvendim ben?"
Gerçekten suçun yarısından fazlası benim. O iki adiye güvenmiştim. Hatta Elif'e Doruk'u bile emanet etmiştim. Aptaldım, saftım... "Sarışın meleğim, Esil'im, güzelim, hala beni sevdiğini biliyorum. Söz bir daha tekrarlanmaz." Hala onu seviyor muydum? Hayır! Ona hiçbir şey hissetmiyordum. Ama kendime büyük öfke duyuyordum.
Fark edebilirdim. Daha erken ayrılabilirdim.
Hem ne biçim konuşuyordu? Söz bir daha tekrarlanmaz mı? Sanki aldatmamış da benimle buluşmayı unutmuş gibi konuşuyordu. Gözlerimin dolmasına aldırmadan bağırmaya başladım. ''Bana Esil'im deme! Ben senin değilim! Senin olan Elif! Birde bir daha tekrarlanmaz diyorsun ya! Ne deyim ben sana Doruk? Ha? Allah belanı versin," deyip telefonu yüzsüz yüzüne kapattım.
Gözyaşlarım batmaya başlamıştı. Serbest bıraktım onları. Kulağımdaki kulaklıkları hızlıca çektim. Çıkarıp fırlattım. Bir daha olmazmış! Resmen kusura bakma dedi ya! Sanki bir kızla yatmış gibi değil de bir kıza göz ucuyla bakmış gibi. Hele de o kız benim en yakın arkadaşım olunca...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKTAN ÖTE
Novela Juvenil*Sadece söz ver ve hayatın sana sözünü tutturmamak için kırk takla atışını seyret.* "Söz veriyorum..." Onlar çok zorlandılar. Aylarca uzak kaldılar kendi hataları yüzünden. Kendi hatalarından ders çıkardılar, artık uzak durmayacaklardı. İkiside uza...