NOT: Bu bölümün kurgusu, geçen mekânlar ve kişiler tamamen hayal ürünüdür. İzmir'de önceden göçmen çocukların yaşadığı bir sokak vardı, evet. Adı da Agora'dır fakat günceldeki durumlarını, belediyenin durumunu, çalışmalarını bilmemekteyim. Lütfen her şeyi hayal ürünü olarak okuyunuz. Teşekkürler.
Dün gece adının Doğu olduğunu öğrendiğim çocuk ile baya bir yazışmıştım. Ailesinin başka şehirde olduğunu ve okumaya İzmir'e geldikten sonra burada kalmaya karar verdiğini söylemişti. Sanki sadece bu şehri sevmesi değildi tek sebep.
İki çocuklardı. Büyük olan kardeşti Doğu. Dolayısı ile her şey ondan beklenmiş ama yine hiçbir şey yapmayan o olmuştu. Ne yapsa yaranamayan büyük çocuk... Bilirdim bu duyguyu.
Konuşmalarından anladığım kadarıyla cidden kız düşürme peşinde değildi ve cidden kütüphanem ilgisini çekmişti. Okuduğumuz liselere kadar konuştuktan sonra uykum gelince konuşmayı tatlı şekilde sonlandırmıştım.
Belki de Onur'dan sonra ilk kez gerçek bir arkadaşım olurdu, kim bilir. Sabah annemle de konuştuktan sonra kursa geçtim. Geçen yaz okul açılana kadar boş durmamak için fotoğrafçılık yazılmıştım. İlk başta öylesineydi ama sonra fotoğrafların da hikayesi olduğunu anlayınca devam ettim.
Her gün gittiğim bir yer değildi şu aralar ama gittiğimde çıkmak istemediğim bir yerdi. Kurs sonu hoca ödev vermişti. 'çizgiler' di ödevin adı. "Nerenin çizgisi hocam?" diye sordu adını ezberleyemediğim bir çocuk. Benden küçüktü. Karma bir kurstu. Hatta bir tane teyze ve amca da vardı.
65 yaş üstülerdi ama çoğumuzdan mantıklı sorular soruyorlar ve görüp geçirdikleri için mi bilmem ama fotoğraf yorumlamada çok iyilerdi. Çekme için aynı şeyi söyleyemem. Örneğin bir ressamın resmini ressamdan daha iyi tasvir edebilirlerdi. Ciddiyim.
"İstediğiniz bir çizgi. İster ağacın yaş halkaları olsun, ister kendi vücudunuzdaki bir çizgi, çizik. İstediğim şey yorumlamaya açık çizgi veya çizgiler."
"Biz çekeceğiz değil mi?" diyen çocuğa göz devirdim. "Ben mi çekeyim evladım?" dedi öz dedem. Çocuk bozuldu. Azdı bile ona. "Hayır hazır mı diye," diye geveledi. "Hazır yapacaksan burada ne işin var Turancım?" dedi hoca kibar şekilde. Benim ise sövesim gelmişti. Kesin aile zoru ile geliyordu.
"Ödevler yazıldıysa bugünlük bu kadar," dedi Kadriye Hoca. Hamdullah amca ve Ayşe teyzenin yazmaya çalışması çok tatlı duruyordu. Onlara yardım teklif edip okunaklı ve kocaman harflerle ödevi not aldım. Ayşe teyze bana anneannemi anımsatıyordu.
Onun gibi pamuk, onun gibi şekerdi. Hamdullah amca ise sert ve huysuz duruyordu. Burada tanımalarına rağmen iyi arkadaş olmuşlardı. Tabii arada atışıp sınıfı güldürüyorlardı. Sınıfın neşesiydi onlar. Kurstan çıktıktan sonra taksiye binip yemek yemek için AVM'ye geçtim.
Çizgi için bir fikir bulmam gerekiyordu. Benim vücudumda öyle bir çizik falan yoktu, anlatabileceğim. Alnım kırışıkta değildi. Anneannemin yanında olsam onun alnını, yüzünü çekerdim. Eminim çok fazla yaşanmışlığı vardır.
Bir ağaç çizgisi de bulamazdım. Başka bir şey bulmam gerekiyordu.
'Elin içindeki çizgiler'
Hayır, en ulaşılabilir oydu. Eminim o Turan denen çocuk bunu yapacaktı. Herkesin ilk aklına gelen bu olurdu zaten. Hemen telefonumu çıkarıp Doğu'ya yazdım.
Çizgiler... Ne anımsatıyor?
Anında cevap geldi.
Yaşanmışlık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKTAN ÖTE
Novela Juvenil*Sadece söz ver ve hayatın sana sözünü tutturmamak için kırk takla atışını seyret.* "Söz veriyorum..." Onlar çok zorlandılar. Aylarca uzak kaldılar kendi hataları yüzünden. Kendi hatalarından ders çıkardılar, artık uzak durmayacaklardı. İkiside uza...