37. Bölüm: Geçmişin yorgunluğu

523 20 0
                                    

MULTİ: MELİH ♥ ÇİSEL

^İYİ OKUMALAR ^

"Uzel?" diye seslendim beş yüz elli beşinci kez. "Uyansana!" Akşam bana söz vermişti. Sabah uyandığımızda bana şu 'Ağabey' şeysini anlatacaktı. Ne demek Melih benim abim? Bir laf atıp gitmişti. Üstelik hiçbir sorumu yanıtlamadan bugün için söz verip direk uyumuştu.

E haliyle bende Melih'ten korktuğumdan onunla uyumuştum. Melih'te ciddi bir katil edası vardı. Onun yüzünden gece birkaç kez kabusla uyanmıştım ve Uzel yine öküzlüğünü konuşturmuş, benimle ilgilenmemiş,tatlı(!) uykusuna devam etmişti.

Cidden bilinçaltıma yerleşmişti. "Uzel?" diye seslendim bir kez daha dizlerimin üzerinde doğrulup. Yüzüstü uyumuştu ve yaralı olmayan koluyla başı yastığın altındaydı. Yüzünü göremesemde sırtını çimdikliyordum arada bir. "Uzel? Ya lütfen uyan." Bencil ya.

Ben hiç uyuyamayım. O horul horul uyusun. "Uzel kalksana ya. Melih-" Bir anda başını yastığın altından çıkarıp çatık kaşlar ve aralık gözler eşliğinde bana baktı. Ama sen çok yakışıklısın ya. "Onun adını ağzına almandan hoşlanmıyorum," diye mırıldandı uykulu bir sesle.

Bir insan uykuluykende bu denli yakışıklı olabilir miydi? Ah,neyse. Ne yani gizli kelime bu muydu? 'Melih' Pekâlâ, bizde bunu kullanırız o halde. "Ama Melih-" Bir anda sağlam koluyla beni altına çekerken ağzımdan kaçan çığlığa engel olamamıştım.

"Uzel bırak," dedim kasılmış bir sesle. Kaşlarını çattı. Bir şeylere anlam veremediği ortadaydı. "Sorun ne mızmız?"

"Yok sorun falan. Bırakır mısın lütfen? Kalkmak istiyorum." Bırakmadı.

"O mesele değil mi?" Yutkundum. "Kalkmak istiyorum," diye direttiğimde kafasını iki yana salladı. "İnan bana kötü hissedeceğini düşünemezdim. Zaten tek suçum tehdit amaçlı o cümleyi kurmuş olmam. İnan bana bilerek olmadı mızmız."

"Lütfen. Lütfen bu konulara girmeyelim. Yeterince utanıyorum zaten." Ben hem onun yerine hemde kendi yerime utanıyordum. Bu utanç tüm devrelerimin alev almasına yetiyorda artıyordu bile. Elinin birini saçıma koyup kulağımın arkasına ittirdi. "Kötü hisettirdiğim için...üzgünüm."

"Uzel..."

"Belki bir gün ikimizinde iyi hissedeceğine emin olur-"

"Uzel kalk üzerimden bak valla Melih uyan-"

"Onun adını ağzına almayacaksın!" diyerek sözümü kestiğinde sevinsemmi üzülsemmi bilemedim. Konunun ışık hızıyla değiştiğine sevinsemde 'Melih' deyince hırlamasına anlam verememiştim. "Ne diyeceğim peki?" Gözleri dudaklarıma kaydı.

"Abin mi diyeyim yoksa?" dedim imâyla. "Sabah sabah kaşınıyorsun."

"Anlat o zaman. Nasıl ağabeyin oluyor? Anlat." Üzerimden kalkıp yüzünü buruşturdu. "Ne oldu? İyi misin?"

"Sorularınla beni bunaltıyorsun. Bunalınca kasılıyorum. Kasılıncada kolum sızlıyor işte," dedi suçlarca. "O sorularımdan değildir. Pansuman vakti gelmiştir. Bekle iki dakika." Hemen banyodan gerekli malzemeleri alıp geldiğimde o çoktan üzerini çıkarmıştı.

"Uzel yara kolunda. Göğsünde değil." Ne diye üstünü çıkarmıştıki? Üstelik Melih'te buradaydı. "Pansumanmı yapacaksın?"

"Yapmayayım mı?" Cevap vermeden elini kolundaki bandaja kaydırdı. Aralayıp içine baktı. "Emin misin? Çok...kötü görünüyor."

"Dünden daha kötü olamaz," dediğimde gözleri bir süre boşluğa takıldı. "Öyle demek istemedim. Özür dilerim." Yine boş boğazlığımı konuşturmuştum. Acilen şu düşünmeden konuşmama tıp demeliydim. Cevaplamayınca yanına oturup sargısını ve bandajını çıkardım.

AŞKTAN ÖTEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin