Okul açılmıştı.
İlk gün gidip gitmeme arasında karar vermeye çalışırken aslında çoktan ilk dersin kaçtığını fark ettim. Sonrasında iki saat ara vardı. Öğleden sonra ise bir ders daha. Hep böyle parça parçaydı dersler. Aralar da fazlaydı.
Sonraki derse gitmek için hazırlandım. Fazla abartmadım. Özel hazırlanmak gelmedi içimden. Her zamanki gibi bol Jean üstüne Crop geçirdim. Bez çantama bir küçük ajanda ve tükenmez kalem attım. Diğer çantamdan bu çantama kulaklığımı, yağlı dudak nemlendiricimi, cüzdanımı, anahtarımı ve gözlüğümü aktardım.
Şimdi ilk günden gruplaşmalar olurdu. Aslında hiç gidesim yoktu o samimiyetsiz ortama. Samimiyetsiz diyorum çünkü maksimum bir aya ilk gün tanışılıp yakınlaşılan kişilerin aslında o kadar da kendimize benzemediğini anlayıp araya mesafe koyduğumuz bir gerçekti.
Bunu lisede de yaşamıştım. Her neyse. Doğu bize bir türlü gelememişti. Bir gün o müsait değildi bir gün biz derken okul açılınca anca gelişi bu hafta sonuna kalmıştı. Kaan'ın okulu zaten açıktı. Üniversiteler daha geç açılmıştı. Annem ise dernekte olmalıydı. Babam evdeydi. Bugün kendine izin verdiğini söylemişti. "Ben çıktım baba," dedim ayakkabılarımı giyerken.
"Musa bıraksın seni." Lisede bu fikir çok hoşuma giderdi ama şu an ya kendi arabamla ya da her zamanki yöntemlerim ile gitmek daha cazip geliyordu. "Yok ya ben giderim."
"Sen bilirsin." Israr etse tamam diyecektim. Ama o hemen kestirip atmıştı. Neyse zaten yalnız gitmeye alışmıştım. Başka bir şey diyecek mi diye durdum. Demeyip televizyonla ilgilenmeye devam edince çıktım. Annem olsa bin kez öper koklar, benimle kapıya kadar gelir öyle yollardı beni.
Çantamda kulaklığımı aradım. Az önce koyduğuma emindim. Söylene söylene ararken bir anda korna çalınca yerimde sıçradım. Kafamı kaldırdığımda Uzel olduğunu gördüm.
Ama arabası ile değildi.
Motorlaydı.
"Dersin bu saatte mi?"
"Sanane? Uzel biz seninle tartışıyoruz sonra sen hiçbir şey yaşanmamışta ben rüya görmüşüm gibi yanıma geliyorsun farkında mısın? Şöyle dengesiz dengesiz davranma." Motorundan inip bana doğru geldi. "Fazla tepki verdim başta kabul," deyince alayla güldüm.
"Beni arabandan kovdun. Ne oldu o çok sevdiğin arabana?"
"Garaja koydum. Uzun zamandır koyacaktım zaten. Zarar gelmeye başladı." Benimle tanışmıştı yani. Arabasına ben mi zarar veriyordum? Gözlerimi devirip yürümeye başlayınca yetişip kolumdan tuttu.
"Esil, annene söyleyememekte haklıydın. Benim yüzümdendi. Ama sende Doğu demek zorunda değildin. Yokta diyebilirsin gayet. Sende bunu kabul et." Asla böyle bir şeyi kabul etmeyecektim.
Kolumu vekip tekrar yürümeye başladığımda önüme geçti. "Tamam sikeyim kabul etme. Bak-'
"Bir kez daha küfür edersen hiç dinlemeyeceğim haberin olsun." Sinirle ellerini saçlarından geçirdi. Dudağını ısırdı. Kendini tutuyor gibiydi. "Peki. Bak ben bana ait kısmı kabul ettim. Ayrıca seni kovmamalıydım da tamam mı?"
"İyi bende sigara paketin izin özür dilerim," dedim ağzımın içinden içinden. Bir an bakışları "Sadece onun için mi?" diyecek gibi baktı ama kendisini tuttu. "Doğu gelecek hafta sonu."
"He baya baya geliyor yani? Si-" Ona kaşlarımı kaldırarak baktığımda sustu. Kaskını bana uzattı. Kolunda daha önce görmediğim bir bileklik vardı. Siyah, ince bir bileklikli. Ucunda çapa vardı.
"Seni bırakayım."
"İstemez."
"Esil böyle mi kalacağız hep?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKTAN ÖTE
Teen Fiction*Sadece söz ver ve hayatın sana sözünü tutturmamak için kırk takla atışını seyret.* "Söz veriyorum..." Onlar çok zorlandılar. Aylarca uzak kaldılar kendi hataları yüzünden. Kendi hatalarından ders çıkardılar, artık uzak durmayacaklardı. İkiside uza...