Gözüme dolan aydınlıkla sabah olduğunu anlamıştım ama gözlerimi açıp uykumu kaçırmak istemiyordum. En azından kendime gelene kadar durabilirdim.Ellerimin bir çıplak bedene sarılı olduğunu hissedebiliyordum ve ayaklarım... yanımdaki şey her neyse onun üzerine atmış olmalıydım. Burnuma dolan Bulut'un kokusuyla kaşlarımı çattım ve gözlerimi bunların bir rüya olmasını dileyerek korkakça açtım. Açmamla kısa bir çığlık attım. Bulut irkilerek yerinden sıçradı ve ne yapacağını anlayamadan dengesini kaybederek yataktan düştü. Az önce attığım kısa çığlık şimdi ardı arkası dinmeyen bir gülme krizine dönüşmüştü.Birkaç tane küfrün ardından
"***** böyle işi ya. Kızım bak eğer biraz daha gülmeye devam edersen diğer odadakiler namusundan şüphe etmeye başlayacaklar. Benden söylemesi."Gülmeyi kesip bir anda ciddileştim ve kaşlarımı çattım.
"Ne diyorsun sen ya? Ayrıca benim senin yatağında ne işim var? Ve ayrıca senin benim yanımda yarı çıplak ne işin var? Namusumdan şüphe etmeli miyim? Bir şey yaptın mı? Doğruyu söyle yaptın mı bir şey? Buraya ne zaman geldim? Ben mi geldim buraya? Yoksa sen mi getirdin? Benden o parfümün intikamını mı almaya çalışıyorsun? Söylesene amacın ne?"
"Bir nefes al kızım ya!! İki dakikada senaryo yazdın. Ve ayrıca ne parfümü?" demesiyle büyük bir pot kırmış olduğumu anladım.
"Neeeee" dedim alaycıl çıkan sesimle. "Parfüm mü dedim ben? Birisi parfüm mü kırmış? Ne parfümü? Kim? Yok daha neler. Ben şey demişimdir... ıhhh...banyo!Evet ben banyo dedim. Benden banyoda olanların intikamını mı alıyorsun? Evet! Aynen bunu demek istemiştim."
"Birincisi parfüm dediğine çok eminim ve yanlışlıkla söylemiş olsan bile yalan söylediğini bu kadar belli etme. İkincisi banyo olayı için sana halâ çok kızgınım. Hattâ hatırlattığın çok iyi oldu. Kızım sen manyak mısın da kapıyı tıklatıp tıklatıp ses vermiyorsun?" demesiyle yataktan sıçrayıp kapıya doğru koştum ve kapıyı açıp dışarıya çıktım. Tam merdivenlerden aşağıya inecektim ki Bulut'un acıyla inleyişi beni durdurdu. Aklıma gelen şey olmasın lütfen. Lütfen parfüm şişesi olmasın.
***
"Bana öyle bakmayı kes" dedim gözlerimi ondan kaçırmaya çalışarak.
"Ne bekliyorsun ki? Önce benim için çok değerli olan parfümümü kır, kırmadım diye yalan söyle, parfümün cam şişesi ayağıma girsin, hastanelik olayım, ayağıma dikiş atılsın sonra da sen'bana öyle bakmayı kes' de. Cidden nasıl bakıyorum sana?"
"Korkutucu"
"Ahh daha öldürücü bakışları öğrenemedim kusura bakma Miray. Ama sayende yakında o da olacak!"
Şu an hastane odasında olmamızla benim suçum ne olabilir ki? Tamam belki biraz olabilir ama... düşündüm de sanırım hepsi benim suçum.
"Ne yapayım yani? Ben nerden bilebilirdim senin ayağına batacağını?Önceden bana gelipte 'Bulut'un ayağına senin kırdığın parfüm şişesinin camı batacak' diye söylemediler herhalde. Gerçi söyleseler bile 'oh olsun' der aldırmazdım."
"Birisi güvenliği çağırabilir mi? Alın şu kızı başımdan! Arda bir şeyler yapsana!!"
"Ben ne yapayım abi şimdi? Tamam biliyorum her şeyin üstesinden geleceğimi biliyorsunuz, başınız her sıkıştığında 'Arda bizi kurtarmaya gelecek' diyorsunuz bunu da biliyorum ve kahretsin ki bana hayran kaldığınızı da biliyorum."
"Acaba bu hastane de deliler bölümü var mıdır?"
"Ahh Bulut. Sen iste ben seni her zaman bir deliler hastanesine yatırırm. Biliyorum bazı psikolojik sorunların var ve bunu aşabileceğini düşünmüyorsun ama evdeki grubun bana 'onu bize sağlam getir'dediler. Eğer biraz olsun benim yanımda durmayı becerebilirsen belki zekâm sana da geçer de akıllanırsın" dedim.
"Belkide sen yanımdasın diye delirmeye başlıyorumdur. Evet doğru deliriyorum ama beni siz deli ediyorsunuz!!"
"Kanka neden öyle diyorsun ki şimdi? Benim burda olmam bile şifa."
"Ahhhh"diye bağırdı Bulut. "Yeter be! Gidin başımdan! Öğrendiğim bir şey varsa o da sizden ne kadar uzak o kadar iyiyim."
"Anlamana sevindim. Bir deliye göre aklını çok iyi kullanıyorsun."dedim.Sabır dilercesine yukarıya baktı ve bir şeyler mırıldandı.Kapı açıldı ve içeriye Çağrı girdi.
"Tamamdır. Çıkış işlemlerini hallettim. Doktorun da hasta kendini iyi hissediyorsa çıkabilir dedi"
"Harikayım"dedi Bulut. Hemen ayak ucunda olan Arda
"Gördün mü sana ben şifayım demiştim" deyip Bulut'un ayağına vurdu.Bulut acıyla inleyip diğer sağlam ayağıyla Arda'yı yataktan itti. Arda hemen toparlanıp ayağa kalktı.
"Aman be! Bırak bundan sonra sana şifa olmayı, zehir bile olmam be!"
"Eksik olma!" deyip yatakta oturur pozisyonuna geldi.
"Miray rica etsem bana ayakkabılarımı giydirir misin?" deyip bana pis pis sırıttı. Bende ona gülümseyip "avucunu yala" dedim.
"Arda?"
"Hıhh"deyip ellerini göğsünde birleştirdi ve yönünü ters tarafa döndürdü. Tipik türk kızı numaralarından birisi. Tek fark Arda erkek.
"Çağrı hadi koçum. Sen hastalara yardım etmeyi seversin."
"İyide onu yapmayı babam sever ve mesleği gereğince yapıyor."
"Belki genetiktir diye söylemiştim"
"Off tamam her neyse" deyip Bulut'un ayakkabılarını eline aldı.Giydireceğini düşünürken Bulut'un eline tutuşturdu. Bulut da oflayıp ayakkabılarını giydi ve ayağa kalktı. Sendeleyerek odadan çıkarken bizde arkasından ilerliyorduk. Çağrı Bulut'a yetişip onun kolunu omuzuna atarak ona destek verdi. Arabanın arka kapısını açıp Çağrı'nın Bulut'u oturtmasını bekledim.Bulut oturduktan sonra bende yanına oturdum ve kapıyı kapattım.Çağrı sürücü koltuğuna geçerken Arda'da onun yanındaki koltuğa oturuyordu.
Eve geldiğimizde kapıyı açtım ve Bulut'un çıkmasını bekledim. Arabadan çıkınca bende tuttuğum kapıyı bıraktım. Bulut kolunu omzuma koyunca olduğum yerde kaldım.
"Ne bekliyoruz? Hadi gidelim."
"Yok artık. Ben seni taşıyamam ki."
"Kızım zaten taşımayacaksın ki. Söz ağırlığımı vermem sana."Bunun sebebinin ben olduğunu hatırlayınca itiraz etmenin haksızlık olacağını düşündüm ve yavaşça yürümeye başladım.Ağırlığımı vermeyeceğim diyordu ama maşallahı var. Çağrı'yla Arda eve girerken biz daha yolun ortasındaydık.
Giray kapının önünden "Yardım lazım mı?" diye bağırdı.
"Gerek yok Miray hallediyor"
"Zaten isteseniz de yardım etmeyecektim" deyip içeriye girdi. Bende arkasından "Gerizekâlı"diye söylenmeye başladım. "Hayır bu benim nasıl olur da ikizim olur?"
"Belki hastanede seni karıştırmışlardır?"
"Belki.Yani bunu düşün... bir dakika ne? Beni mi?" Bulut güldü ve gülüşü kahkahaya dönüştü.
"Gerçekten çok safsın" Gözüm bir anlığına gülüşüne kaydı. O mükemmel ve kusursuz gülüşüne. Onun da benimkilere baktığını görünce kendimi toparladım ve "Ne yani sana burda onu kötülüyorum ve sen bana mı laf atıyorsun? Burda senin de onu kötülemen gerekiyor. Tıpkı benim gibi."
"O senden daha zeki"
"Teşekk...bir dakika ne? Sana inanmıyorum halâ bana laf atıyorsun. Kendi başına git kapıya kadar!!" deyip kolundan çıktım ve yürümeye başladım.
"Pardon.Ne yani beni burda mı bırakacaksın? Hem de bu hale beni sen getirmişken. Miray! Hey! Buraya gel! Biliyor musun sen daha zekisin ikizinden. O aptalın teki!" Gülümseyerek arkamı döndüm ve ona doğru yürümeye başladım.
"Gerçekleri görmene sevindim." deyip kolunu omzuma attım ve yürümeye devam ettim.
"Ehh yani sende zekâyı benim yanımdayken aldın ama..." demesine kalmadan tehditkar bakışlarımı ona attım. Korkakça gülerek "...ama sen her halinle en zekisin" dedi ve fısıltıyla daha çok kendine dermişçesine "ben ultrazekiyim" diye mırıldanışı gülmeme sebep oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAĞ AYISI
Teen FictionBabasının işi için taşındılar. O dağ ayısıyla tanıştı genç kız. Kaderlerinde hep birlikte; beraber olmak vardı. Gittiği her yerde onu çıkardı karşısına hayat. Köpek gibi hırlaşıp durdular birbirlerine. Ta ki kalbinin en başından beri hızlanışının se...