**16.Eğlence**

6.8K 303 9
                                    

"Kamp ateşimiz hazır!!" Karanlıkta çantamın içinden zar zor el fenerimi bulup açtım ve çadırdan çıkarak kamp ateşinin olduğu yere geldim. Herkes çember halinde oturmuş ateşi seyrediyordu. Bulut'a baktığımda yanındaki kızla gülerek konuştuğunu gördüm. Sanırım bunun sözlükteki anlamı 'yavşamak'tı. Yanlış anlaşılmasın. Kız Bulut'a yavşıyor olarak gözüküyor. Tabi yüzü verende Bulut! Neden bilmiyorum ama kıza çok pis gıcık kaptım. Bunun sözlükteki anlamını bilmiyorum. O yüzden sormayın.

Kızın yanına gidip,

"Hey baksana, seni grup başkanımız çağırıyordu. Bir bak istersen"

"Ahh. Çok teşekkür ederim" deyip yerinden kalktı ve bizden uzaklaşmaya başladı. Bende kızın kalktığı yere oturarak görevimi başarıyla tamamladım.

"Bugünümün hiç bu kadar sıkıcı geçeceğini düşünmemiştim."

"Nasıl beklerdin?"

"Şu durumdan uzak her şekilde"

"Peki burası eğlenceli bir hâl alırsa?"

"Belki daha iyi olabilirdi"

Bulut yerinden kalkıp eline bana uzatınca şaşkına ona baktım. Elini tutmam için elini sallayınca elini tuttum ve beni kaldırmasını izledim. Yürümeye başlayınca,

"Nereye gidiyoruz?" diye sordum.

"Kampı sana eğlenceli yapmaya" dedi ve birkaç ağaç boyunca hiç konuşmadı. Bende ne yapacağını merak ettiğimden sesimi çıkarmadım. Ormanın çok derine olmasa da geldiğimizde durdu ve bana döndü.

"Korkmam gerekir mi?"

"Ne?, hayır" dedi gülerek.

"Vampir olduğunu söylemeyeceksin değil mi?"

"Hayır Miray"

"Eğer bunu söyleseydin sana bunun çok mantıksız olabileceğini söylerdim. Bir kere seni güneşin altında çok gördüm. Yani okulda."

"Bence böyle saçma şeyler düşüneceğine etrafına baksan daha iyi olur."

"Kurtadam mısın? Arkamda da bir kurt var değil mi? Bizi kandırdın! Yoksa diğerleri de mi biliyor. Hayır, hayır onlarda kurtadam değil mi? Peki ya ikizim? Onu da dönüştürdün mü? Oysaki çok zararsız duruyordun. Demek ki yakışıklılığa aldanmamak gerekmiş. Pis köpek!"

"Beni yakışıklı mı buluyorsun?"

"Ben öyle mi söyledim? Hem sen onca söylediğimde buna mı takıldın?"

"Daha önce bir şey mi söylemiştin? Ahh, pardon. Dinlemiyordum. Ve bu arada şu saçmaladığın kurtadam falan yok ortada. Evde annen seni ökse otuyla mı besliyor ne yapıyor?"

"Ahaa. Biliyordum. Kurtadamsın işte."

"Saçmalama."

"O zaman ökse otunu nerden biliyorsun?"

"Biyoloji dersinden Miray. Hani bazı batıl inançları olduğu insanların doğa dışı varlıklar zannedildiği insanları zehirleyen ot. Dersi dinlemediğini bu kadar belli etme."

Bana yaklaşıp omzumdan tuttu ve arkamı dönderdi. Gördüğüm manzaraysa mükemmeldi. Birçok o ışık saçan böcekler vardı. Her yerdeydiler. Ortama loş bir ışık katıyorlardı. Tek kelimeyle... mükemmel.

"Yaklaşık on dakikadır anlatmak istediğim şey buydu."

"Çok güzel" diye fısıldadım sessizce. "Nerden buldun burayı? Ya da ne zaman?"

"Yanımda oturan kız söyledi. Oturduğumuz yerden tam düz olarak gittiğimizde karşımıza bir çok ateş böceğinin çıkacağını ve..."

"Ve ne?"

"Ve istersem beni oraya götürebileceğini söyledi."

"Aman ne güzel yapmışım?"

"Ne? Ne yapmışsın?"

"Ne ne yapmışım?"

"Az önce öyle söyledin ya. Ne yaptın Miray?"

"Şey... grup başkanı onu çağırmamış olabilir belki."

"Neden böyle bir şey yaptın ki?" Ateş böceklerini izlemeyi kesip ona döndüm ve "bilmem," dedim. Bu sorunun cevabını bende bilmiyordum. Bulut'a karşı bir şeyler hissediyordum ama bu ergenlerin hissettiği aşk dedikleri şey değildi belki de. Bilmiyorum.

Bulut kaşlarını çattı. Sanki gözlerini gözlerime bakmak için zorluyordu. Aklından az da olsa neler geçirdiğini tahmin edebiliyordum. Bende kaşlarımı çatıp gözlerimi onun gözlerine bakmam için zorladım. Aksi takdirde bakışlarım kayarsa müsade edeceğim bir şeyler yaşanabilirdi.

"Ben..." deyip cümlesini tamamlayamadı. Bana biraz daha yaklaşarak kafamı tuttu ve nefesini yüzüme üfledi. Birbirimize çok yakındık ve bundan rahatsızlık duymuyordum. Nedeniyse... bilmiyorum.

Gözleri direnmeye dayanamadan dudaklarıma kaydı ve kafasını bana yaklaştırdı. Dudaklarımızın birleşmesine az bir mesafe kala o büyülü anı bozan Uğur'un sesi her şeyi bozdu.

"Buluuut!" Bulut nefesini dışarıya sabır dilercesine bıraktı ve derin bir nefes alıp benden uzaklaştı. Yakınımızda gelen Uğur'un sesine karşılık Bulut elimi tuttu ve sesin geldiği yöne doğru hızlıca yürümeye başladı. Uğur'un olduğu yere gelince elimi çektim ve etrafa bakınmaya başladım.

"Ne var Uğur?"

"Neredesiniz siz ya? Herkes çadırlara geçti uyumak için ama ben eşimi bekledim kaybolmaması için"

"Ne diyorsun lan gece gece"

"Diyorum ki uyumak. Biz. Seninle. Çadırda..."

"Kes ya anladık. Sen Giray'ın çadırına gidebilirsin. Miray Eylül'le uyuyacakmış. Ve bende tek. Giray'a da öyle söylersin."

"Aman be tamam. Gün geçtikçe bende mi Arda'ya benzemeye başlıyorum ne oluyor? Kafam bir hoş bu aralar" deyip ormanın çıkışına doğru yürümeye başladı. Bizde tekrar yürümeye başladık ve ormandan çıkıp çadırların olduğu yere kadar yürüdük. Ben yürümeye devam ederken Bulut durup beni kendine çekti ve,

"Nereye gidiyorsun?" dedi.

"Eylülün sandığım şu çadıra" dedim elimle Eylül'ün çadırını göstererek.

"Sen bu gece benimle kalıyorsun."

"Ama Eylül..."

"Onu ben seninle uyuyabilmek için söyledim Uğur'a"

"Neden?" O da bu sorunun cevabını bilmiyordu belki de. Biraz durdu ve,

"Bilmiyorum" dedi tıpkı benim ormandayken ona söylediğim gibi.

"Herneyse. Hadi gel" deyip beni lacivert çadırın içine girdirdi. Dağcı yorganını çantasından çıkardı ve şişme yastığını şişirip yatağı hazırladı. O yatağa yatarken bense halâ onu izliyordum. "Gelecek misin?"

"Üstümdekilerle mi yatacağım?" dediğimde Bulut üstüme bakarak sırıttı. Üzerimde halâ şortum ve beyaz tişörtümle duruyordum. Rahatsızca yerimde kıpırdandım ve Bulut'un yanına gelip başımı şişme yastığa koydum.

"İstersen rahat bir şeyler verebilirim."

"Çok zahmet olacak ama!"

"Al hadi" deyip kucağıma bir kapşonlu ceket verdi. Yerimde doğrularak ceketi üzerime giydim ve sırtımı Bulut'a çevirerek tekrar yattım. Bulut'un ellerini belime yerleştirmesi ses çıkarmadan gözlerimi kapattım. Oldukça yorucu bir gün olmuştu bugün.















DAĞ AYISIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin