Sınıfa girdiğimde bir erkek grubundan başka kimsenin olmadığını gördüm ve tekrar sınıftan çıkmak için ayaklarımı yönlendirmiştim ki seslerini duymamla duraksadım.
"Sende bize katılsana Miray." Bu oldukça kışkırtıcı bir ses tonuydu. Hiç hoşuma gitmedi bu. Hemde hiç.
"Hayır, ben böyle iyiyim. Hattâ şu anda da dışarı çıkacaktım" deyip sınıftan çıkacağım sırada içlerindeki oldukça çok yakışıklı olmasa da hakkını yememek için yakışıklı olan çocuk birkaç adımda önüme geçmiş ve sınıftan çıkmamı engellemek için kolunu kapının yanına yaslamıştı.
"Hadi ama çocuklar. Onun bizimle takılması zaten tuhaf olurdu."
Anlamadığımı dile getirmek için "Neden?" diye bir soru yönlendirdim. Yakınımda olan çocuk bana doğru eğilerek,
"Söylesene Bulut'la aranızda ne var?"
"Biz... sadece arkadaşız."
"Neden duraksadın?"
"Seni ilgilendirdiği hiç sanmıyorum. Şimdi bir yerlerini seviyorsan yolumdan çekil."
"Hadi ama. Senin gibi bir kız bana ne yap..." cümlesini tamamlayamadan dirseğimi kasıklarını geçirmiştim. Acıyla inlerken elini kapının yanından çekmesini fırsat bilerek tam çıkacakken ani bir hareketle tekrar elini kapıya yasladı.
"Bunun hesabını ödemeden gideceğini sanıyorsan yanılıyorsun demektir, sürtük." Çocuğun arkasındaki Bulut'u görmemle çocuğun elini alıp döndürmesi ve çocuğun yine acıyla inlemesi bir olmuştu.
"Sende bir kıza nasıl davranacağını bildiğini sanıyorsan yanılıyorsun demektir, piç" diye kulağına fısıldayarak söylediği çocuğun acıyla inlemesine mani olamamıştı. Bulut kasılan bedenini biraz olsun rahatladığını belli eden şah damarı inmiş ve beni elimden tutarak sınıftan çıkarmıştı.
"Söylesene sınıfta tek başına ne işin vardı?"
"Ben size baktım ama yoktunuz. Sonra sınıftan çıkacakken de o çocuk çıktı karşıma. Gerisini de biliyorsun zaten."
"Maalesef."
"Sınıfta olmamanız benim suçum değildi" derken okulun bahçe kapısına gelmiştik. Söylediğime karşılık vermezken söyleyecek başka şeyler arıyordum.
"Hem... kurtarıcım beni kurtardı öyle değil mi?" Bulut bana sırıtarak bakarken bense şirince gülümsedim. Aklıma takılan soruyla sormak ve sormamak arasında seçim yaparken kendimi yiyordum resmen.
"Sana bir şey soracağım."
"Bende ne zaman soracaksın diye merak ediyordum."
"Telefon numaranı nasıl kaydettin?"
"Senden beni arayarak" dedi gülerek. Bende gülüp,
"Şifre vardı Bulut" dedim.
"Hastanede Giray'ın şifreni girerken görmüştüm."
"Giray benim şifremi mi biliyor yani? Ama nasıl?" dedim şaşkınlıkla.
"7677'nin amacı ne anlamadım ama inan merak bile etmiyorum." Dediği şeyle gözlerimi büyüttüm. 7677 Ross'un isminin sayılara dökülmüş haliydi. Kendimi deşifre etmemeliydim.
Alayla güldüm ve "ne anlamı olcak ya. Daha neler. Ben... o gizemli şeyleri çözen kişilerin adlarını unuttum ama her neyse, onlardan değilim. Aklıma geldi ve öylece yazdım. Arada böyle geliyorlar."
"Aklına gelen şey şifre değilde başka bir şey olmasın? Mesela karabasanlar gibi. Arada senden şüphelenmiyor değilim."
"Gülmem gerekir mi yaptığın bu saçma şaka gibi bir şeye?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAĞ AYISI
Teen FictionBabasının işi için taşındılar. O dağ ayısıyla tanıştı genç kız. Kaderlerinde hep birlikte; beraber olmak vardı. Gittiği her yerde onu çıkardı karşısına hayat. Köpek gibi hırlaşıp durdular birbirlerine. Ta ki kalbinin en başından beri hızlanışının se...