Biraz uzun oldu ama... İyi okumalar 😄😊.
"Miray, kalk hadi." Gözlerimi kısarak aydınlığa alışmasını sağladım ve bana seslenen Bulut'a,
"Ne var ya sabah sabah. Yatıp uyusana. Benim yaptığım gibi. Çok uykum var" deyip istemsizce gözlerimi tekrar kapattım.
"Hadi. Bak çok güzel bir yer buldum. Belki görmek istersin."
"Neden böyle bir şey yapıyorsun ki?" dedim iyice açılan uykumun getirdiği açık gözlerimle Bulut'a bakarak.
"Unuttun mu bugün son günümüz burda. Ve dünkü gibi hocanın bugünde gezdireceği yok. Anlayacağın mal mal gidip gelmiş olacağız. Böyle bir şeyin olmasını ister misin?"
"Hayır."
"Güzel. O halde kalk." Ayağa kalktım ve çadırdan çıkıp vücudumu gerdim. Artık iyice uykum açılmıştı.
"Hadi" deyip belimi tutarak ormana doğru yönlendirdi beni. Ona uyarak ormana girdim. Fazlaca yürümemize rağmen henüz yürümeyi kesebilmiş değildik. İlerden su sesi gelince gerçekten doğru bir yere gittiğimizde emin oldum. En azından korkmamam gerektiğini öğrenmiştim dün.
"İşte burası" dedi o da büyülenmiş sesiyle. Etrafıma baktığımda gerçekten mükemmel bir görüntüyle karşılaştım. Yeşillikler içinde etrafı çitlerle kaplı bir dere.
"Gel hadi" dedi yüzünde tanımlayamadığım bir sırıtmayla. Aslında sinsi sırıtması gibi duruyordu ama bu biraz mantıksız geldiği için tanımlayamadığım sırıtma oluyor.
Çitlere tırmanarak oturdu ve ayaklarını dereye doğru sarkıttı. Bende onun yaptığı gibi yapıp çitin üstüne oturdum. Duyduğum tek şey kuş cıvıltılarıydı. Ve şu an hiç bitmemesini istediğim anlardan biriydi.
"Ee? Burayı nasıl buldun?"
"Asıl sen burayı nerden buldun?"
"Boşver."
"Bunu yapacağım için çok eğleneceğim ama kusura bakma. Bu da benim tatlı intikamım." Ne dediğini anlayamadan bana yaklaşıp belimden itince suyu boyladım. Şimdi anlamıştım ne demek istediğini. Benden o bir bardak suyun intikamını böyle alıyordu. Ama bende bu intikamı paylaşmadan bitirmem.
Suda çırpınarak zor da olsa ağzımdan "yüzme b-bilmiyorum," çıkmıştı. Bulut'un gülen suratı birden ciddileşip kendini suya attı ve suda beni yakalayıp yüzeye çıkarttı. Gülerek onu ittim yüzüne elimle su attım.
"Beni kandırdın" dedi o da gülerek.
"Sen başlattın. Benden bir bardak suyun intikamını böyle alıyorsun ama bak Allah'ın işine beraber ödüyoruz hesabı."
"Sen ilk önce garsonluk yapmayı öğren. Öğren ki sonra hesabı iste."
"Bana öyle mantıklı şeyler konuşma, anlamam ben öyle şeyleri" deyip derenin kenarına yüzdüm ve çitlerden tutunarak tırmandım ve üstüne oturdum. Ben saçlarımı sıkarken Bulut'da dereden çıkıp yanıma oturuyordu.
"Hesap ödendi mi şimdi?"
"Hayır. Garson müşterinin üzerine yemeği döktü" deyip beni yeniden dereye attı.
"Ne yapıyorsun sen Bulut ya?!! Ödeşmiştik ama."
"O beni kandırıp suya atlamadan önceydi. Şimdi ödeştik işte."
Yaklaşık 1-2 saat kadar orda beraber oturduktan sonra kampa geri dönmüştük. Dün ki gibi bugünde ateşte çorba vardı. Hayır gidin bir balık tutun. Ne güzel balık yiyelim. Ya da ormandan bir şeyler avlayın. Ama ben onları da yemeye kıyamam ki. Sanırım dün ki gibi bugünde çorba içmeyi tercih ederim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAĞ AYISI
Ficção AdolescenteBabasının işi için taşındılar. O dağ ayısıyla tanıştı genç kız. Kaderlerinde hep birlikte; beraber olmak vardı. Gittiği her yerde onu çıkardı karşısına hayat. Köpek gibi hırlaşıp durdular birbirlerine. Ta ki kalbinin en başından beri hızlanışının se...