Bölüm geç geldiği için üzgünüm.
Başımın dibinde öten çalar saatle yerimden sıçradım. Allah aşkına kim koydu bu çalar saati buraya? Çalar saati durdurup saate baktım. Okul zamanım gelmişti. Eğer beni uykumdan bölen Giray'sa benden çekeceği çok şey vardı. Odamdan çıkıp tam karşı odadaki Giray'ın odasına girecekken Giray'la çarpıştık.
Giray, "Bende tam senin odana geliyordum. Kızım sen neyin intikamını alıyorsun da o çalar saati başımın dibine koyuyorsun? Bir insanı böyle korkutucu şeyle uyandırılır mı?" demesiyle ben,
"Bende tam senin odana geliyordum başımın dibine koyduğun çalar saat için" dedim.
"Nasıl yani sen koymadın mı? İyi de o zaman kim koy..." ikimizde Giray'la mutfaktan gelen kokuların ardına bakarak aynı anda "anne" diye bağırıp mutfağa girdik. Annem krepleri masaya koyuyordu. Bizi görünce şirince gülümseyip,
"Günaydın. İyi uyudunuz mu çocuklar?" demesiyle
"Hiç bu kadar kötü uyanmamıştım anne" dedim sitem eder sözlerle. Giray'da asıl konuya gelip,
"O çalar saat de ne demek oluyor? Ben her gün o şeyin kulağım dibinde bağırmasıyla uyanamam" deyince kafamla onu onayladım.
"Sizi artık uyandırmaktan bıktım. Bir de uyanın deyince uyanabilseniz bari! Artık böyle. Eğer içinizden birisi o çalar saatlere bir şey yapar ya da herhangi çalmayacak bir şey yaparsanız tüm evin tozunu aldırtırım size" diye tehdit etti benim canım annem.
"Benim daha iyi bir fikrim var. O çalar saatin çalmaması için okulu bırakacağım" diye ortaya mükemmel bir fikir atınca annem kaşlarını çattı. Mutfağa giren babam masanın başındaki sandalyeye oturup keyifli sesiyle,
"Anlaşılan birileri uykularını iyi alamamış" deyince gözlerimi şaşkınlıkla açtım.
"Sende mi bu işin içindesin baba?"
"Çalar saatleri babanız aldı. Mükemmel fikir bana ait" dedi annem.
"Yaa, ne mükemmel fikir değil mi ama?" diye mırıldanan Giray'a içimden güldüm. Annemde masaya oturunca bizde masadaki yerlerimizi aldık. Krepleri iştahla bitirip portakal suyumu da içtim. Odama geçip okul eteğimle lakosumu giydim. Saçımı açık bırakıp taradım ve iki yandan gelip ortada buluşan küçük belikten ördüm. Gözümün altına da hafif bir göz kalemi çektim ve çantamın içine kitaplarımla cüzdanımı koydum.
Odamdan çıkıp conversimi giydim ve evden çıktım. Giray asansörde beni bekliyordu. Asansöre binip giriş katına bastım.
"Eee Eylül'le aranızı yapabildin mi bari?"
"Seninle bu konu hakkında konuşmayacağım Miray."
"Ya senin yüzünden orda kendimi rezil ettim be!"
"O da senin salaklığın"
Asansörün kapıları açılınca Giray dışarıya çıktı. Bende arkasından giderken,
"Bana salak deme. Sana kaç kere diyorum kendinle beni karıştırma diye."
Arabanın oraya gelince Giray durdu ve arkasını dönüp bana baktı.
"Bana salak mı diyorsun yani?" deyip arkasındaki arabaya baktı ve sonra tekrar bana bakıp sırıttı. Beni resmen bakışlarıyla tehdit ediyordu gerizekalı.
"Hayır, hayır kesinlikle öyle bir şey demiyorum. Sen de en az ikizin kadar zekisin" deyip şirince gülümsedim bu durumdan kurtulabilmek için.
"Hadi bin" deyip arabaya binince bende arabaya bindim. Okula geldiğimizde arabadan inip Giray'la bahçedeki bankta oturan bizim gruba ilerledik. Gözlerim Bulut'u aradı ama yoktu. Tabi olmaz gerizekalı. Nasıl bassın ayağınınn üzerine. Çocuğu mahvettin. Ofladım. Cidden çocuğu mahvetmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAĞ AYISI
Teen FictionBabasının işi için taşındılar. O dağ ayısıyla tanıştı genç kız. Kaderlerinde hep birlikte; beraber olmak vardı. Gittiği her yerde onu çıkardı karşısına hayat. Köpek gibi hırlaşıp durdular birbirlerine. Ta ki kalbinin en başından beri hızlanışının se...