Sabah alarmım çaldığında zorlanarak çalar saati susturdum ve elimi saçımdan geçirdim. Başım felaket ağrıyordu. Yataktan çıktım ve okul formamı çıkartmamış olduğumu fark ettim. Kırış kırış olmuştu her yerim. Mutfağa girip dolapları karıştırmaya başladım ağrı kesici bulmak için.
"Ne arıyorsun Miray" diyen anneme kısaca, "ağrı kesici" dedim. Annem kaşıklığın yanındaki çekmeceli açtı ve ağrı kesici çıkartıp bana uzattı. Ardından bardağa su doldurup bana verdi.
"İyi misin kızım?"
"Başım çatlıyor" dedim ilacı yutarken. Birkaç yudum su içip mutfak sandalyesine oturdum ve elimi başıma dayadım.
"Ne oluyor?" diyerek mutfağa giren babama annem "başı ağrıyormuş" dedi. "İstersen bugün okula gitme kızım. Hem bugün cuma."
"İyi fikir. O zaman ben yatmaya gidiyorum."
"Üzerine çıkarmaya unutma!" diye arkamdan seslenen anneme "Tamam anne" diye bağırdım ve odama geçtim. Üzerime yatak pijamamı geçirip yatağıma yattım. Çok geçmeden tıklanan ve ardından açılan kapımdan sonra Giray'ın "İyi misin?" demesi duyulmuştu.
"İyiyim Giray"
"Okula gelmeyecekmişsin"
"Evet"
"Ne oldu sana?"
"Hiçbir şey"
"Bulut'la bir alakası yok değil mi?"
"Saçmalama" dedim yalan söyleyerek.
"Tamam. Herneyse. Dün sana biraz sesimi yükselttiğim için kusura bakma. Umursamazlığın beni fazla sinirlendirmişti." Cevap vermek yerine başımı sorun değil anlamında salladım.
"Sen o zaman dinlen. Bende okula tek başıma gideyim. Yalnız. Yapayalnız. Tek başıma."
"Buz devrinden alıntı yapma bana."
"Buz devrinde okul olduğunu hatırlamıyorum."
Güldüm ve, "Onu kast etmediğimi biliyorsun" dedim. Giray'da güldü ve "Sen güldüğüne göre artık okula rahatça gidebilirim" dedi. Bende şakaya vurarak "defol" dedim. O gidince de yatakta yüz üstü dönüp kafamı yastığa gömdüm. Zaten öğlenden sabahlara kadar uyumuştum. Şimdi nasıl uyuyacaktım? Uykumu fazlasıyla almıştım. Tamam biliyorum, uykuya fazla kaçırdım ama moralim bozuktu. Komidimin üzerinden telefonumu aldım ve instagrama girdim. En sevdiğim sosyal medyam. Yine fazlaca beğenme bildirimi, yorum ve takipler vardı. Biraz gezdikten sonra ordan twitter'a geçtim. Bildirimde yeni takipçilerim vardı. Baktığımdaysa birkaç yabancı dışında Arda, Çağrı, Eylül, Duru, Uğur, Ediz ve Deniz'in beni takip ettiğini gördüm. Bende hepsine geri dönüş yaptım. O koca egolu Bulut takip etmemişti beni. Koca egosu yüzünden Bulut'un gölgesini bile göremiyorum.
Ben sosyal medyada gezmeye devam ederken zil çaldı ama takmadım. Tekrar ve tekrar çalınca yataktan kalktım ve kapıyı açıp odamdan çıktım.
"Anne zil çalıyor!" Annemden ses gelmeyince "anne" diye tekrar seslendim. Kapı bir kez daha çalınca kapı deliğine bakarak kimin geldiğine baktım. Eyvah! Bulut gelmişti. Ne yapacaktım şimdi. Ya neden gelmedin diye sorarsa? Ya da dün neden öyle davrandın diye? Ya burda benim en önemli sorunum panduflarım, üzerime giydiğim yatak pijamalarım ve dünden kalma yorgunlukla dağılmış saçım.
"Orda olduğunu biliyorum Miray! Aç şu kapıyı."
Sinirle kapıyı açtım ve, "Ne var?" diye sordum. Kapıyı sonuna kadar açtı ve davet etmeden salona girdi.
"Okula gidiyorum ve abinin..." derken sözünü kestim ve "ikizimin" dedim. "Her neyse işte, imâlı imâlı
konuşmasını dinliyorum. Yok benim yüzümden sen bu hale gelmişsin. Ben ne yapmış olabilirim ki? Söylesene seni ben mi bu hale getirdim. Öyle bir şey varsa nerde hata yaptığımı söyler misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAĞ AYISI
أدب المراهقينBabasının işi için taşındılar. O dağ ayısıyla tanıştı genç kız. Kaderlerinde hep birlikte; beraber olmak vardı. Gittiği her yerde onu çıkardı karşısına hayat. Köpek gibi hırlaşıp durdular birbirlerine. Ta ki kalbinin en başından beri hızlanışının se...