Kulağıma tavuk sesi geldiğinde gözümü yavaşça açtım.
Nerdeydim ben? Gözümü tekrar kapatıp olanları hatırlamaya çalıştığımda kısa sürede her şeyi hatırlamıştım. Ama tavuk ne alaka? Tavuk mu besliyorlar? Gözlerimi açtığımda Bulut'unda gözlerinin açık olduğunu fark ettim.
"Günaydın," dedi gülümseyerek.
"Şu tavuğun sesini sende duyuyorsun değil mi?"
"Horoz, Miray. Horoz."
"Ne farkı var yani? Neyse ne." Derin bir nefes alıp bıraktığında nefesini resmen yüzüme üflemişti. Gözlerimi kısıp ona baktım.
"Artık ayağını üzerimden çeker misin? Hayır yanlış anlama, bacakların güzel görünüyor ama bizi bekliyorlardır diye söylüyorum." Bacağımı hissettiğimde onun bacaklarına sarmış olduğumu, pardon, açılan elbisenin eseri olan çıplak bacaklarımın onun bacaklarına sarılmış olduğunu hissetmekle kalmayıp bunu gözlerimle gördüm.
"Sapık," deyip ayaklandım.
"Ben mi? Kızım sen beni taciz ettin. Burda mağdur benim."
"Mağdur mu? Eğlendiğini bu kadar belli etme bari."
"Yani, biraz."
Odadan dışarıya çıktığımda ortalarda kimse yoktu. Etrafıma baktığımda Bulut yanıma gelip kolunu omzuma attı.
"Herkes nerde?"
"Neden cevabını biliyormuşum gibi bana soruyorsun?" Terslemem karşısında yüzünü buruşturdu.
"Sen git üstünü giy. Kimse seni böyle görmesin."
"Neden? Kıskanır mısın?"
"Hayır, aksi takdirde bir kız çocuğu babası evinde çıplak dolaşan yabancının anlının çatından vurarak katil olur da ondan."
Dudaklarını düz bir çizgi haline getirerek "Ben üzerimi giyeyim" deyip odaya geçti. Dışarıya çıktığımda dedeyi gördüm. Bir şeyler kazıyordu. Aklıma türlü türlü korku şeyleri gelirken dedenin yanına gittim.
"Günaydın!"
"Günaydını mı kaldı kızım? Öğlen oldu."
"Öğlen mi? Cidden mi? Kaç saat?"
"9 olmuştur."
"Ha 9. Evet ya, öğlen olmuş. Nasıl uyuya kalırım? Yani...şey...normalde hiç öğlene kadar yatan birisi değilimdir. En az sabahın 5'inde kalkarım." He he,, Miray. "Neden böyle olduğunu anlamadım. Sanırım açık hava yaradı."
"Yorulmuşsunuzdur."
"Evet, o daha mantıklı." Dede bana tuhaf bir bakış gönderdiğinde aniden toparlayıp "Yani uyuma sebebimiz" dedim.
Gözüm kazdığı toprağa kaydığında "Eee, sen ne yapıyorsun dede?" dedim bir umut içimi rahatlatmak adına.
"Ekin yapıyorum."
Sen ne sanmıştın ki Miray? Adamın mezarınızı kazacak hali yoktu!
"Haa, ekin." Mezar anlamına geldiğini sanmıyorum. "Ekin. Ekin ne?" Dede sesli bir şekilde güldü.
"Sen onun kusuruna bakma dede," diyerek yanımıza gelen Bulut beni susturmuş oldu. Ne var yani anlamını öğrenmek istiyorsam? Daha önceden elbette bu kelimeyi duymuştum fakat anlamını bilmiyordum.
"Ne kusuru oğlum?"
"Hacı dede biz artık yola koyulalım."
"Aaa! Daha dursaydınız. Hem kahvaltı bile yapmadınız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAĞ AYISI
Ficção AdolescenteBabasının işi için taşındılar. O dağ ayısıyla tanıştı genç kız. Kaderlerinde hep birlikte; beraber olmak vardı. Gittiği her yerde onu çıkardı karşısına hayat. Köpek gibi hırlaşıp durdular birbirlerine. Ta ki kalbinin en başından beri hızlanışının se...