"Deadpool. Kaptan... Deadpool.""Yok, hayır, hayır, sadece Deadpool."
İnsan dışı bir kahkaha attım. Çok iyiydi ya. Kahkaham hâlâ odada yankılanırken odama babam girdi.
"Ne oluyor?"
"Film izliyorum."
"Bir daha ki sefere düzgün gül de boğazına mısır kaçtıığını sanıp tekrar odana gelmeyelim."
"Amma da kıskançsınız," deyip kucağımdaki mısırdan ağzıma attım.
"Kendi öz kızımız kendine mısır patlatıp üvey ebeveynlermişiz gibi bize patlatmazsa... bence gayet normal." Babam odadan çıktığında söylediklerine gülüyordum. Bu ara her şeye güler olmuştum. Üzerimde bir mallık var. A Bulut'la geze geze bulaştı tabi, normal.
Leptobun kapağını kapattım. Zaten o filmi daha önce iki kere izlemiştim. Ve çok da beğendiğim bir filmdir. Komik ve heyecan verici.
Yatağımdan kalkıp elime komidinimin üzerinden tarak aldım ve aynamın karşısına geçip yavaş hareketlerle saçımı taramaya başladım. Tabi bir de kâkül var. Kâkül. Tarağı yan tarafımda duran çalışma masamın üzerine bıraktım ve elimle saçlarıma dokundum. Biraz klasik olacak ama ben çok güzelim ya. Allah beni özene bözene yaratmış. Öyle böyle değil yani. Zaten bir ben bir de Ross. Allah onu da boş zamanında yaratmış olsa gerek. O hayatımda tanıdığım mükemmel insanlar arasında ilk sırada. Ona küçüklükten bu yana hayrandım. Benim için yeri her zaman farklı olacak ama sevgilsi ondan soğumamdan başka bir şey yapmıyor. Şimdi de zaten sevgilisi ve Olivia ile film çekeceklermiş. Her yere bulaştırıyor kızı. Hayır yani, sana ne kızdan? Kızın ününü yükseltmekten başka bir şey yapmıyor. Kızın bunu kullandığından şüphelenmeye başlıyorum. Başta her ne kadar sevgili olmalarına karşı çıkmak isteyip el vermese de. Ne uzun bir şey oldu bu ya? Benim için yeri farklı olduğunu söylemiştim. Ondan olsa gerek.
Derin bir nefes alıp bıraktım ve ışığımı kapatıp yatağıma yattım. Jensen'e gülümsedim ve sanat eserime uzun bir süre baktım.
Bugün okuldan kaçmıştım, evet. Batıncan'la kaçtığımız zamanki gibi yine duvardan atlamıştım. Bulut sınıfta beni idare edebileceğini söylemişti. Bende eve gelmiştim ama benden hemen sonra Giray'da gelmişti ve şaşırtıcı bir şekilde bana okuldan kaçtığım için kızmıştı. Ona benimle konuşabileceği hakkında fazla mı yüz vermiştim?
Kafamı daha fazla yormayıp yanımdaki yastığıma sarıldım. Dayanamayıp bir kahkaha patlatınca zar zor kendimi durdurup gözlerimi yumdum. İşte bu iyi gelmişti...
🍞🍞🍞
"Emin misin?"
"Evet, baba. Yürüyeceğim." Bir şey demelerine izin vermeden ayakkabılarımı giyip evden çıktım. Apartmandan çıktığımda çantamdan kulaklığımı çıkardım ve cebimdeki telefona taktım. Rydel prensesimin söylediği 'never be the same' açtım ve tüm yol boyunca aynı şarkıyı dinledim. Okula girdiğimde bir çift kol boynuma dolandı ben daha ne olduğunu anlayamadan.
"Arda, kanka ne yapıyorsun?"
"E seni çok özledim. Yoksa sen beni özlemedin mi?"
"Bu soru da nerden çıktı?"
"Sorudan kaçıyorsun! Demek beni özlemedin," deyip okula ilerlerken bir şey söylemem gerektiğini anladım.
"Eğer hissettiklerimi söylememi istiyorsan, evet. Seni çok özledim," dedim arkasından bağırarak. Anında sevimli bakışları bana dönerken gülümseyerek yanıma geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAĞ AYISI
Teen FictionBabasının işi için taşındılar. O dağ ayısıyla tanıştı genç kız. Kaderlerinde hep birlikte; beraber olmak vardı. Gittiği her yerde onu çıkardı karşısına hayat. Köpek gibi hırlaşıp durdular birbirlerine. Ta ki kalbinin en başından beri hızlanışının se...