56. BÖLÜM

185 18 33
                                    

Kan izleri gitsin diye elimdeki pamuğu dudağının kenarına daha sert bastırınca Abe küçük bir inleme kaçırdı ağzından. "Neden korumadın kendini?"diye çıkıştım sessizce. "Sen pansuman yapmayı nerede öğrendin? Ilk yardım kursuna falan mı gittin?"diyerek gülmeye çalıştı.

Hastayken bile gülebiliyor. Nasıl şüphe edersin bu çocuktan Joe? "Dalga geçme!"diyerek hafifçe bende güldüm. Kurumuş kanların altından çıkan kızarıklık iç organlarımın kesik kesik olduğu hissettirdi bir an. Nasıl da vurmuş acımadan!

"Çok acıyor mu?"diyerek kaşına geçtim. "Eskisi kadar değil."dedi gözlerini benden ayırmadan. Nasıl acımaz buralar? Baktıkça dayağı kendim yemiş gibi hissediyordum.

Pamuk değişimi yapıp tekrar ona döndüğümda hala bana bakıyor olduğunu görüp şaşırdım biraz. O da benim şaşkınlığımı fark etmiş olacakki hemen başını eğdi. "Hey! Kaldır kafanı! Bitti sayılır."dediğimde özür dileyip tekrar kaldırdı. Ah Joe! Seni gördüğüm ilk yerde yüzüne bir tane patlatacağım. Ne hale getirmişsin zavallı çocuğu! Pis zorba!

"Joe'yu orada öylece bırakmamalıydın."dedi üzgünce. Ciddi mi söylüyor diye bir kez bakıp cevap vermeden işime döndüm. Aslında bu seni hiç ilgilendirmez. O domuz hepsini haketti.

Kaş üzerindeki temizlik işi de bitince yara bandını açıp sertçe yapıştırdım kaşının kenarına. "Auw!"diye feryat etti bu kez. "Konuşmak istemiyorum diyebilirsin. Acı çektirmene gerek yok!"diye çıkışınca omuz silktim. Yerimden kalkıp montunu ona uzattım. Eczanedeki görevli kadına bizim içeride durmamıza müsade ettiği için teşekkür ettim ve Abe'le birlikte dışarı çıktık.

Caddeye doğru yürürken "Ben neden kavga ettiğimizi hala anlamadım."diyen Abe'e baktım inanamayarak. "Aslında dayağı yiyen bendim ama suçumu bilmiyorum."dedi gülerek. "Yılbaşı gecesi kapıma koyduğun hediye yüzünden sinirlendi Joe." "Kıskandı. Doğru kelime bu. Sevdiklerinin sahiplenmek konusunda üzerine yoktur."dedi gülerek. Abe sen nasıl bir insansın böyle? Insan azıcık dahi olsa kızmaz mı? Sinirlenmez mi? Nedir bu Joe'yu koruma çaban?

"Ne demezsin!"deyip göz devirdim bende. "Ama sana hediye almadım yılbaşında."deyip gelen taksiye el kaldırdı. Taksi hemen ilerimizde duran trafik ışıklarına takılınca "Nasıl? Sen ciddi misin? Peki kim aldı?"dedim şaşkınca. "Bilmem. Ne sana ne de Joe'ya hediye falan almadım ben."deyip omuz silkti. "Bir gizli hayranın var demek ki. Bu Joe'yu daha fazla sinirlendirir. Aslında dikkatli olması gereken kişi sensin."dedi gülerek ve taksi tam karşımızda durdu.

"Demi ben gidiyorum."diye devam edip taksinin kapısını açtı. "Yine görüşeceğimize emin olabilirsin."diye güvence verdiğimde burukça gülümsedi. N'oluyor bugün bu insanlara? Korkuyorum kötü şeyler olacak diye.

"Ben tatil boyunca kuzenimle olacağım. Yani bir süre New York'ta yokum. Aslında Joe'yla ayarlamıştık bu tatili ama şu olanlardan sonra benimle geleceğini sanmıyorum."deyip küçük bir kahkaha attı. Aslında dokunsan ağlayacak durumdaydı ama erkek gururu tabiki de buna izin vermeyecekti.

Her şeye rağmen yaklaşıp ona sıkıca sarıldım ve ayrıldığımızda gülümsedim. O da bana gülümseyip taksiye bindi. Bana el salladığı anda taksi yürümeye başladı. Bende gülümseyerek ona el salladım ama neler döndüğü hakkında tek bir fikrim bile yoktu.

Abe de almadıysa kim aldı o kar küresini? Üstelik çok sevmiştim. Alamadım diye üzülmüştüm ve onu kapımda bulduğumda çok sevinmiştim. Hem aynısından Joe'nun evinde de vardı.

Nick almış olabilir mi? Ama neden söylemesin aldığını? Belki de Alaina aldı. Sırf aramızı bozmak için ama Joe'yla çıkmıyorduk bile. Bu acımasızlık! Ben neden uzun süreli mutlu olamıyorum?

Bir taksi de ben çevirip doğru Simon'ın evine gittim. Eve girdiğimde Alaina salonda tek başına oturuyordu. Bana bakıp ukala bir biçimde gülümsedi ve tekrar izlemediği televizyonuna döndü. "Sen mi koydun o hediyeleri kapılarımıza?"diye sinirle çıkıştım. "Inan bana ben koymadım ama her kim yaptıysa ona minnettarım. Joe'nun senle olan bütün bağlarını kopardı. Onun şimdi teselliye ihtiyacı var ve sen bugün Texas'a gidiyorsun. Daha muhteşem bir dilek olamazdı."deyip kendini koltuğa attı.

"Bana bak-" "Demetria! Hala hazır değil misin? Çabuk hazırlan! Uçağı kaçıracağız."diye sözümü kesen Simon'a başımı sallayıp Alaina'ya cevap bile veremeden odama çıktım. Hemen küçük bir çanta ayarlayıp içine bir kaç parça eşya tıktım. Zaten ne kadar eşyam var ki!

"O ev yanmasaydı gayette güzel eşyalarım olacaktı ama hırsızından tut katiline kadar her çeşit insanı hayatıma dahil oldu ben istemeden. Cidden harika bir hayatım var. Daha ne kadar güzel olabilir ki?!"diye kendi kendime söylenmeye başladım dağıttığım odamı toplarken.

Aniden açılan kapıyla birlikte odama Alaina daldı. Bu kız akıllanmıyor. "Daha kaç kez söylemem gerekiyor anlamıyorum ki! Şu kapıyı çalmayı öğrenmezsen seni-" "Sana bir paket var."deyip elindekini bana uzattı. "Kimden?"diye sordum ama postacının getireceği bir pakete benzemiyordu. Aksine daha çok hediye paketi gibi duruyordu ve üzerinde yılbaşı çamları çizimleri vardı. "Joe! Sana vermemi istedi."diye göz deviren Alaina'nın elinde hediyemi kurtarıp onu kapı dışarı ittim. "Bari ne olduğuna baksaydım."diye isyan etti ama hiçbir şey söylemeden kapıyı suratına kapatıp yatağıma atladım.

Paketi özenle açtığımda içinden bir kar küresi çıktı. Edilen kavgadan sonra alınacak harika hediye buydu tabiki.

Göz devirip elimde bir kaç kez salladım küreyi ve pencere kenarına koydum. Içinde birbirine sarılmış bir çift ve bir tane kardan adam duruyordu. Oldukça da tatlı duruyorlardı ama Joe'nun bugünkü davranışı yüzünden hediyeyi sevemedim bir türlü.

"Hadi Demetria! Taksi geldi!"diye seslenen Simon'ı bekletmek istemedim.
...................
Taksiden inip koşturarak bekleme salonuna girdik. Durduğumuzda karşımda Gloria'yı gördüm. Bu da mı geliyor? "Simon?"diye sorduğumda "Sen kendine sıcak bir şeyler alsana."diyerek para uzatan Simon'a kötü bir bakış atıp "Benim param var."dedim ve yanlarından uzaklaştım.

Içerideki dükkanların birinin önünde kahve almak için sıraya girdiğimde telefonuma gömülüp kurcalamaya başladım. Hiç oyun yoktu ama bir sürü gereksiz uygulama vardı. Bazılarını kullanmıyordum bile.

Sıkılmaya başlamadan sıra bana geldiğinde yüzünü göremediğim bayan görevliye "Bir latte alabilir miyim?"diye sorup parayı uzattım ve içerideki koşuşturan insanlara bakmaya başladım. Görüş açıma Simon ve Gloria girdiğinde yan yana oturuyorlardı.

Ne konuştuklarını merak etsem de öğrenmenin başıma daha fazla iş açacağı fikri beni bundan geri çeviriyordu. Zaten geldiğim günden beri başım beladan kurtulmuyordu benim.

"Hanımefendi!"diye seslenen ve yüzü gözükmeyen bayana döndüğümde kahvemi uzatıp "Latteniz!"dedi. Bardağı elime alıp dükkanın önünden  uzaklaştım ve bardağıma baktığımda üzerindeki yazıyı gördüm. Normalde numaralar falan yazardı bardakların üzerinde. Yoksa kadın bana mı asılıyor? Tanrı korusun!

Dikkatle yazan şeye baktım. "Konuşmamız gerekiyor." Bu ne böyle? Kaşlarımı çatarak arkamda kalan kahve dükkanına tekrar baktığımda dükkanın kapısı açıldı ve içeriden birisi çıktı.

Kahveyi aldığım ve yüzünü göremediğim satıcı en sonunda şapkasını çıkardı.

Okulumun ilk gününden selamlar! Derse girmeden yorulmanın keyfini sürüyorken bir bölüm paylaşmak istedim sizlerle❤

Şimdi söyleyin bakalım. Kim bu kahve satıcısı?

BELLEK|DemiLovato&JoeJonasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin