33. BÖLÜM

239 22 10
                                    

Merhaba!!! Yine ben :) Tatilimiz devam ediyor diye her gün bölüm yayınladım şu bir kaç günde. Aslında bunu bir hafta boyunca yapmalıyım. Evet. Evet öyle yapalım :)

Multi yemek için temsili :)

Bol bol yorum yapın :)

"N'oluyor?"dedim hemen. Joe arkamda bir yeri işaret ettiğinde oraya döndüm. Luna park maceramdan kim beni alıkoyuyordu?

Kaşlarımı çatıp sinirle baktığım tarafta  bir adam kız arkadaşının önünde diz çökmüş duruyordu. Evlenme teklifi! O küçücük yerden nasıl başardı bunu bilmiyorum ama unutulmaz bir evlenme teklifi yapıyordu. Zaten o adamın oraya sığması da unutulmaz bir an.

Kaşlarım düzelip ağzım kulaklarıma doğru yolculuğuna başladığında bende oturduğum yerden kalkıp kıza baktım. Merakla hem adama hemde salıncakta oturanlara bakıyordu. Senin olduğun kadar bizde şaşkınız. Demek Joe görevli adamla bunu konuşuyordu. Haber de vermiyor. Ne duyarsız!

Yüzüğe de bakabilmek için parmak uçlarımda yükseldim ve salıncak bi anda sallandı. Dengemi kaybettiğimi anladığım an tutunacak bir şeyler aradım ama elim boşta kalmıştı. Yine de belim boşta değildi sanki.

Denge her yerde sorunum olmuştu benim ve muhtemelen buradan düşecek olmam da bana ders olmayacaktı. Yere giderek yaklaşıyor olmamın korkusu daha düşmeden başladığında gözlerimi kapattım ama hareketsiz kalışımda belimdeki doluluk beni çekiyordu. "Sıkı tutun! Düşeceğiz!"sözünden sonra ellerime ilk gelen şeye sarıldım sımsıkı ve bir yerlere çekildim.

Sallantı durmamıştı ama ben yine de büyük bir cesaret örneği daha gösterip gözlerimi açtığımda yüzüme değen nefesle kurtarıldığımı anladım. Başımı geri çekip daha dikkatli baktığımda Joe'ya sarılıyordum ve o nefes nefese kalmıştı.

Belimde duran elini sonunda kullanıp beni güvenli bir yere oturtunca kızmaya da başladı. "Ne kadar dikkatsizsin! Ya düşseydin! Ya tutamasaydım seni! Ah Tanrım!"deyip nefesini düzenlemeye çalıştı.

"Bende anlamadım nasıl olduğunu. Özür d-"diyemeden "Dileme!"diye tekrar kızdı. Belimdeki kolunu omuzuma çıkarıp sarıldı ve hareket etmemi engelleyip diğer tarafa baktı. Tekrar çalışan dönme dolap bizi aşağıya indirdiğinde Joe çalan telefonuna baktı kaşları çatıkca. Kısacık konuşup kapattıktan sonra da bana döndü ve kaşlar hala düzelmemişti. "Artık gidiyoruz." "Hemen mi? Bari fotoğraf çektirseydik."deyip az ilerimizde duran fotoğraf kulübesini gösterdim.

Joe bir oraya bir de saatine baktı. Sonrada çarpıkça gülümseyip bana baktı ve elimden tutup beni oraya çekti. Perdeden içeri girdikten sonra Joe'ya dönüp "Senden saçma sapan pozlar bekliyorum."dedim ve kamerayı ayarladım.

Birbirinden aptal pozlardan sonra fotoğraf kulübesinden çıkıp fotoğraflarımızı alıp gülerek arabaya gittik. 10 dakikalık bir yoldan sonra Joe'nun evine gelip koştura koştura hazırlanmaya başladık. O ortalıkta kıravatını bağlamaya çalışıyordu aynanın karşısında. Bende getirdiğim elbisemi giydim ve saçlarımı yaptım. Makyajımı yaparken göz kalemimi taşırdığımda kendi kendime homurdandım Joe'ya onunla birlikte. O da bana homurdanıyordu sanırım. Dinlemeden işlerime geri döndüğümde "Hadi Demi! Geç kalıyoruz."diye seslendi. El çantamı alıp kapıda bekleyen Joe'ya koştum.

Alel acele arabaya bindiğimizde aklıma lunapark ve bu evin arasındaki mesafe geldi. "Madem evin lunaparka bu kadar yakındı neden daha önce götürmedin beni oraya?"diye söylendim. Aslında bu bir çeşit sakinleşme çabasıydı sanırım. "Gerçekten mi?"deyip baygın bir bakış atıp konuyu kapatmamı isteyince çenemi kapatıp Joe'nun yolu en erken şekilde bitirmesi için dua ettim.

Hızın ve korkunun sınırlarını zorladığımız yolculuk bittiğinde her yerimin tutulduğunu hissettim.

Kendime not: bir daha bunun için dua etme.

Restorantın kapısına geldiğimizde Joe'nun koluna girdim ve ikimizde derin bir nefes alıp içeri girdik.

Aşırı gösterişten yıkılan restorantın ne kadar da şatafatlı olduğu dışarıdan belli olmuyordu. Sade ve şık olmasını tercih ederdim doğrusu. Bu adam soğuk olduğu kadar tercih ve zevk konusunda da çok yetenekli değilmiş.

Gözlerimi aşırı zengin adamlardan ve o kocaman avizeden alıp Joe'nun baktığı yere çevirdim. En az Joe kadar bu geceki yemeğe hazırlanmış olan James de takım elbiseliydi ama şimdi bakıyorumda Joe daha yakışıklı ya da ben bu adamı bu gece sınıfta bırakmak istiyorum.

Ağır adımlarla elbisemin uçlarına basmamaya dikkat ederek bizim için ayrılan masaya doğru yürüdük. Demek aşırı zenginler böyle yerlere gelip paralarını boş şeylere harcıyorlarmış.

"Sen nasılsın Demi? Son gördüğümde nefes darlığı yaşıyordun."diyen James'in sesiyle kendimle uğraşmayı bırakıp cevap verdim. "Iyiyim Bay Cooper. Çok iyiyim. Teşekkürler."deyip gülümsedim. "James. Bana James de lütfen."dediğinde yapmacık bir şekilde gülüp başımı olumlu anlamda salladım ve benden habersiz söylenen yemekler karşımıza koyulmaya başladı.

"Yemeğimi neden ben sipariş etmedim?"diye Joe'nun kulağına fısıldadım kızgınca. "Sen evde konuştuklarımızı dinlemedin mi?"deyip kaşlarını çattı. "Ne konuşması?" dediğimde bir şeyi hatırladım. Demek homurdanmayıp bunları söylüyordu. Keşke taşan göz kalemimle uğraşacağıma ne yemek istediğimi söyleseydim. "Bir sorun mu var çocuklar?"diyen James kavgamızı bölünce ikimizde yalandan gülümseyip aynı anda konuştuk. "Hayır. Her şey yolunda."

James'i aramızdaki uyumla bile yıkabilme yeteneğine sahipken neden Joe bu kadar gıcık bir insan ki?

"Demek çıkıyorsunuz? Peki ne kadar ciddisiniz bu konuda?"dedi James yemeğini yerken. Joe'yla kısa bir bakışma geçirdikten sonra Joe konuştu. Artık ne söylerse kabulleneceğim sanırım. "Biz ileride neler yaşayacağımızı bilmiyoruz James. Hem Demi daha 18'inde bile değil ve gelecek hakkında bir karara da varmış değiliz ama bu ilişkiden ikimizde memnunuz."deyip gülümseyerek tekrar bana döndü ve masanın üzerindeki elimi tuttu. Bende ona sıcak bir gülümseme yolladım.

"Peki bu durumu Simon da biliyor mu Demi?"dedi Simon tekrar yemeğine dönerken. "Ilk onaylayan o oldu zaten."deyip zafer dolu bir gülücük attım ona. Bu soruda da mağlubiyet kazanan James bir süre sessizce durdu ve bende yemeğime gömülebildim.

Tam yemekten tat almaya başladığımda sessizlik bitti ve James tekrar konuştu ama bu kez muhattabı sadece Joe'ydu. Işle ilgili konuşup durdular bir süre. Bende onları dinliyormuş gibi yapıyordum işte ama alakam bile yoktu. Joe'nun telefonunun ışıkları yanıp sönmeye başladığında Joe telefona baktı. "Annem. Hemen dönerim."deyip masadan kalkıp gitti. James'le birbirimize sahte bir gülücük attıktan sonra ben yemeğime dönüp doymam için beni bekleyen son lokmaya da çatalımı batırdım.

"Üniversite için düşündüğün bir şehir var mı Demi?"diyen James keyfimi kaçırmak için gerekli koşulları hazırlamıştı sonunda. "Şimdilik bu konuyla ilgili hiçbir düşüncem yok Bay Cooper."deyip onun cevap vermesi bekledim. "Joe üniversite için Los Angeles'i düşünüyor. Şurada ayrılmanıza çok az bir vakit kaldı."deyip şarabından bir yudum aldı. Keyiflenmesi gülümsemeye dönüştükçe benim de sinirlerimi bozuluyordu.

Sakinleşmek için suyumdan bir yudum alıp ona baktım. "Neden ayrılalım ki? Biz bu ilişkiden memnunuz."deyip gülümsedim. "Ayrılmak şart değil tabiki ama mesafelere dayanmak oldukça zordur. Hem nasıl güvenebilirsin ki ona? Nasıl biri olduğunu biliyorsun. Gittiği yerde örnek davranışlar sergileyeceğini sanmıyorum."dediğinde Joe'nun bu özelliklerinden oldukça memnundu.

Derin bir nefes alıp verdim ve gülümsedim ve kendi adıma bu gece ki son konuşmamı yaptım. "Mesafeler değişse de gökyüzü değişmiyor Bay Cooper. Biz yine aynı gökyüzünün altında olacağız. Aynı havayı soluyacağız. Hem hangimiz Joe'nun bu özelliklerini görmezden gelebiliriz ki ama dikkate almadığınız bir şey var. Sevdiğiniz insanda kusur bulamazsınız ve ben bunları bilerek yürütüyorum bu ilişkiyi. Üstelik şu güven konusu... ona çok güvendiğimi size daha önce de söyledim."

Yorum yapmayı unutmayın :)

BELLEK|DemiLovato&JoeJonasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin