-2- Ölüyorum Oğlum

28.4K 1K 18
                                    

İkinci Bölüm

"Bir erkeğin en hassas noktası annesidir. Ve bunu bilen annem elindeki kozu sonuna kadar kullanmaya karar vermişti. Otuz yaşında olsam da ona boyun eğmekten başka şansım yoktu."

Ali

*

"Siz ne dediğinizin farkında mısınız?"

Ali öfkesine her geçen saniye biraz daha yenik düşüyordu. Annesi hasta değildi, hatta oldukça iyi görünüyor ve aklı onları kurtaracak planlar yapacak kadar iyi çalışıyordu. Büyük salonun çiçek desenli klasik koltukları üzerinde oturan sevdiği iki insan gözüne çiçeklerin dallarında gezinen böcekler gibi görünmeye başlasa da yapmak zorunda olduğu şeyin onların iyiliği için olduğunu düşünüp rahatlamaya çalışıyordu. Babası için olmasa da annesinin yaşlı gözleri için ona dayatılan evliliği kabul edecekti. Ne kadar karşı çıkıyormuş gibi görünse de çoktan idam edileceği ipi boğazına kendi elleriyle geçirmişti. Sadece ona bakan anne babasının üzerinde durduğu tabureye vurmalarını ve onu boşlukta sallandıracakları anı bekliyordu.

Ellerini siyah dalgalı saçları arasında gezdirdikten sonra ceplerine soktu ve öfkesine yenilerek sesini yükseltip onların kalbini kırmamak için kendi etrafında dönmeye devam etti. Büyük odanın içinde kaç kez döndüğünü bilmiyordu. Annesinin onu durdurmak için yerinden kalkmaya çalıştığını görünce elini havaya kaldırdı ve sevdiği kadının utanarak koltuğa gömülmesine sebep oldu. Heybetli bedeni ve korku salan adımlarının gücü tüm evi inletirken Ali düşüncelerinin arasında savruluyordu. Denizlerde geçirdiği seneler boyunca hiç böyle sıkıntıları olmamıştı çünkü babasının işlerinden uzak kalabilmişti. Her ne kadar babası kadar hırslı ve korkutucu bir adam olsa da o kız kardeşinin ölümünden sonra İzmir'de kalamayacağına karar vererek kendisini ucu bucağı olmayan okyanusların ortasında bulmuştu. Onu her zaman izleyen ve seven minik kardeşinin ruhuysa daima yanında olmuştu. Kara kaşlarını çatarak koltuğunda bir kral gibi oturmaya devam eden babasına baktı ve onun kendisinden çekindiğini anlayınca ansızın gelen bir gülümseyişle kıvrılan dudaklarına engel olamadı. Fatih Uluhan ilk defa birisinin yardımına muhtaçtı. Babası onun gülümseyişini görmüş olmalı ki oturduğu koltuktan fırlarcasına kalkmıştı. Ali babasının kendisini tutmak için ovuşturduğu ellerini, beyaz saçları arasında dolanan titrek parmaklarını kahkaha atarak izlemek istiyordu ama onu büyüten adamı böyle görmek onun bile boğazının düğüm düğüm olmasına neden oluyordu. Bir türlü affedemedi adamın babası olduğunu kendisine hatırlatarak içindeki kini ve nefreti bir kenara bırakmaya karar verdi.

"Şirket batmak üzere Ali! Bizden başka ne yapmamızı bekliyordun! Onca insanın işsiz kalmasına göz yumamazdım. Karanlık kuytu bir köşeye geçip şişirdiğim zengin göbeğimi kaşıyarak hayatıma devam edemezdim ama yok ben o kadar insana işsiz kaldınız diyebilirim diyorsan her şeye burada bir son verebiliriz ve sende bunu yapmaktan kurtulursun," dedi babası. Ali babasına baktığında onun yapabileceği her şeyi yapmış olduğunu ve en sonunda çıkış kapısı bulamadıkları anda onu bu planın içine dahil etmişler gibi görünüyordu. Şimdi gülmek mi yoksa bir şeyleri kırmak mı istediğini bilmiyordu. İçten içe babasının onun dudaklarından çıkacak sözlere mahkum olduğunu görerek mutlu oluyordu ama bu mutluluk nefretten doğan ona huzursuzluk veren bir mutluluktu. Cebine soktuğu ellerini yumruk yaparak babasının onu her cümlesinde zora sokuşunu bu sefer gerçekten gülümseyerek izledi. Yapacak bir şeyi olmadığını bilmiyordu ama onun kendisini zora soktuğunu düşünmesine izin de vermeyecekti.

"Başka yolu yok yani öyle mi?"

"Başka yolu yok," dedi Fatih Bey titreyen ayaklarını dinleyerek tekrar oturduğu tek kişilik koltuğun kollarını sıkarken, oğlunun ölümcül bakışlarından ve tehdit dolu bakışlarından bunalmıştı. Senelerdir görmediği oğluna bunu yapmayı o da istemiyordu ama Mehmet Yiğit'i durdurmanın ve ikna etmenin tek yolu bu eski yöntem olmuştu.

Tutku MahkûmuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin