Aşk kirlendiğinde onu hiçbir şey temizleyemezdi. Melek Uluhan dizlerine vurarak ağlarken bu kirliliğin içinde yitip giden hayatına isyan ediyordu aslında. Nefesleri boğazını aşmıyor, kocası öldüğünden beri cehennemi yaşıyordu.
Oğlundan kaçabilmişti ama gerçeklerden kaçamıyordu. Kendini kapadığı odada geçen her gün her saat her dakika ölüm gibiydi. Yaptıklarını yaşadıklarını tekrar tekrar yaşıyor ve bencilliği bir tokat gibi yüzüne çarpıyordu. Anneliğini kadınlığını bir adama duyduğu aşk köreltmişti. Yaptıklarının acısını etrafındaki insanların çekmesine artık dayanamıyordu. O acının varlığına alışmış olsa da çocuklarının acı denen şeyle kavrulup gitmesini istemiyordu.
Oturduğu sandalyeden kalkarak dağınık saçlarını elleriyle arkaya doğru taradı ve titreyen dudaklarını birbirine bastırarak karşısında ki adama doğru yürümeye çalıştı. İçini hatta ömrünü yakan adamın kokusunu içine çekerken öfkesine yenik düşerek sevdiğini düşündüğü adamın yakasına yapıştı.
İnsan ne yaparsa gençliğinde yapıyordu. Ve o gençliğinde hatadan başka bir şey yapmamıştı. Her şeyin fazlasını istemiş ve bu aç gözlülük onun sonu olmuştu.
Melek Hanım kendisini düşünmeyi bırakarak yanaklarından süzülen yaşların sıcaklığıyla konuşmaya çalıştı. Elleri titrese de adamı bırakmadı ve aşık olduğu gözlere dikti gözlerini.
"Oğlumun peşini bırak, kızımı benden aldın bari oğlumu rahat bırak!"
Bu aşka, aşık olduğu adama ilk defa baş kaldırışıydı. Ufak bir şeymiş gibi görünse de Melek Hanım için ve sevdiği adam için büyük bir yakarış, isyandı bu.
İrileşen gözler ve sinirle bir yumruk halini alan eller bu sefer Melek Hanımı korkutmadı. Dizleri üstüne çöküp onu mahfeden adamın ayaklarına kapandı.
"Oğlun peşimi ne zaman bırakırsa bende onun peşini o zaman bırakırım, kızım demekten vazgeç o benimde kızım ve onun başka bir adama baba demesine daha fazla izin veremezdim!"
"Burda İstanbul'da tutsak hayatı yaşarken sana sevgiyle baba diyeceğini mi düşündün!"
"En azından babasının kim olduğunu artık biliyor!"
"Sibel senden nefret ediyor bunu biliyorsun değil mi?"
"Ben her şeyi biliyorum Melek..."
Adam Melek Hanımın göz yaşlarından etkilenmek bir yana dursun işi daha fazla inada bindiriyor sözleri ve gözleri intikamla doluyordu. Melek hanım o gözlerde bir çıkış yolu bir umut köprüsü aradı durdu...
Umut her geçen dakika uzaklaşan bir sevgili gibi kayboluyordu gözlerinde... Ona el sallamıyor dönüp arkasına bile bakmıyordu. İşte bu kadar çaresizdi Melek hanım... Yaptıklarının geri dönüşünün olmadığını çok geç anlayabilmişti ve çocuklarından af dileyecek yüzü yoktu. Sevdiğini düşündüğü adamsa nefretle yanıyordu.
Son bir kez daha göz yaşlarıyla sarılı titrek sesiyle önünde bir cellat gibi dikilen adama yalvardı.
"Yalvarırım onları bırak beni al..."
Aşık olduğu adam yanına diz çöktüğünde korkuyla geri kaçmaya çalıştı ama adam büyük avcu içine yüzünü alıp kendisine doğru çektiğinde karşı koymadı.
"Çok yakında kızınla ve oğlunla yüz yüze geleceksin... Gerçekler gün yüzüne çıkacak."
"Ali burada mı?"
Adam kahkaha attı ve yerden kalktı.
"Burada ya! Ölmezse onu da kızınla birlikte göreceksin. Kızıl'ın yanına gitmiş beni bulması uzun sürmeyecektir. Tabi senin yaptıklarını öğrenmesi de uzun sürmeyecektir. Ailem dediğin insanların nefretine karşı hazırlıklı ol Melek! Bana yaptığın her şeyin acısını çekmeni sağlayacağım!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tutku Mahkûmu
RomanceMecburiyetin, nefretin, acı dolu bir geçmişin tam ortasında duran güzeller güzeli mavi saçlı hırçın kızımız Ayşe... Aşık olduğu adam ona 'değişik' dese de o görüntüsünün tam zıttıydı aslında ... Acısını öfkesini ve yalnızlığını görüntüsüyle kapatma...