Yirmi İkinci Bölüm
"Bir haftalık kocaman bir boşluk..."
Ayşe
*
Bir Hafta Sonra
Ali babasının yanında yaptığı saldırı sonrasında geri püskürtülmüştü. Ayşe dağılan düşmanın ardından gelen huzuru ve zaferi hissedemese de Ali'den uzak kalmak ona iyi gelmişti. Uluhan villasında son bir haftadır yalnız başınaydı sadece hizmetçilerin çıkardığı ufak tefek sesleri duymuştu.
Odasında turlarken aklına işe girip doğuya gitmek geldi. Ülkesi için canını dişine takıp kendisini unuturcasına çalışmak istiyordu. Mezun olmuştu ama ne kendisine ne de bir başkasına faydası yoktu. İğne yapan insanlara faydası dokunan ellerine baktı. Yabancısı olduğu manzaraya doğru yaklaşarak sıkıntısından arınacağını düşünerek camdan dışarıyı izlemeye başladı. Yalnızlığı ve öfkesi onu tüketmek üzereydi. Herkes ailesiydi ama Ayşe hiç kimseyi tam anlamıyla tanımıyordu. Dişlerini sıktı ve terlemiş avuçlarını beyaz tül eteğine sürdü.
Manzaranın ruh haline bir faydası dokunmadığını anladığında duvardaki koca televizyonun kumandasını bulmayı kendisine görev edindi ve onu bulduktan sonra kendisini geniş yumuşak koltuğa attı. Tam yüzünü yastığa gömüp günlerdir yaptığı şeyi yapmak üzereyken onu uykusundan çekip ayıran habere takıldı gözleri.
Herkes hâlâ Ali'nin holdingine yapılan saldırıyı konuşuyor ve olan olayları seneler önce kaybettiği kız kardeşiyle bağlantılı olup olmadığı konuşuluyordu. Ayşe ekranın köşesindeki fotoğrafa gözlerini kısarak baktı ve altındaki ismi cep telefonun ekranına yazdı ve internette aramaya başladı.
Sibel Uluhan!
Ayşe karşısına çıkan fotoğraflara baktı önce sessizce ve ardından gelen fotoğraflara yutkunarak bakmak zorunda kaldı. Fotoğrafların altında yazanlara göre Sibel Uluhan sekiz kere bıçaklanmış ardından harabe bir evin içinde evle birlikte yakılmıştı. Ayşe ekrana düşen yaşların ardından ağladığının farkına vardı ve kalbini Ali'ye karşı kapattığını düşündüğü anda yine erimiş ve tüm direncini kaybetmişti.
Elindeki telefonu titreyen ellinden bıraktı. Gözleri hala sehpanın üstündeki telefondaydı Ali'yi aramak ve ona moral vermek istedi ama bunu yapamadı. Onu babasına karşı kullanmak isteyen ve asla karısı olarak görmeyen bir adam için bir şey yapamazdı. Ondan bir haftadır uzak duran adam için kılını bile kıpırdatmayacak üzüntüsünü yine içine atacaktı. Ne ablasına ne de Ali'ye dokunmadan bir ömür geçirmek istiyordu. Islak yanaklarını sildi ve başını yumuşak yastığa koyar koymaz kendisini derin ve kötü rüyaların olmadığı bir aleme bıraktı.
*
Can arabasını kullanırken kendisine de küfürler yağdırmayı ihmal etmiyordu. Bunu neden yapmaya karar vermişti? Ali'ye neden her seferinde kocaman açık bir kapı bırakıyordu bilmiyordu. Fatih Uluhan'lıya olan gönül borcunu ödememiş miydi? Ya da onca senedir kardeşim dediği adama karşı bir hayır deme hakkı hala yok muydu? Direksiyona sert bir yumruk atarak gözlerini kısa bir süre için kapayıp kapalı arabanın içinde nefes alamakta zorlandığını hissetti.
Her şeye rağmen bir gerçeklik aklını yiyip bitiriyordu. Ali'nin nikah töreninde yapılan oyunu kendi gözleriyle görmüş karnı belirginleşmeye başlayan Zeynep Yiğit'i şaşkınlıkla izlemişti ki bu Can için nadir bir durumdu. Onu bu hayatta şaşırtabilecek şeyler çok kısıtlıydı. Ama genç kadının yaptığı oyun kendi babası hariç herkesi şok etmişti. Ve Can hamile olan güzelliği aklından bir an olsun çıkaramamıştı. Kendi iğrenç beğeni seviyesi aklına geldikçe kafasını bir yerlere vurmak istemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tutku Mahkûmu
RomansaMecburiyetin, nefretin, acı dolu bir geçmişin tam ortasında duran güzeller güzeli mavi saçlı hırçın kızımız Ayşe... Aşık olduğu adam ona 'değişik' dese de o görüntüsünün tam zıttıydı aslında ... Acısını öfkesini ve yalnızlığını görüntüsüyle kapatma...