45. Bölüm (Öfke)

6K 372 10
                                    

Kırk Beşinci Bölüm

Çakallar kanın kokusunu almıştı. Etrafımda dönmelerinden anlayabiliyordum.

Mehmet Yiğit

***

"Anlat bana ne Kara Ali ne yapmaya çalışıyor?" dedi Mehmet Yiğit, İstanbul'da ki ofisinde etrafına öfke yayarken. Çalışanları ona korkuyla baksa da o an sessiz kalmaları gerektiklerini geçen yıllar içinde anlamışlardı.

Telefonun ucundaki adam korkudan titrediği için çenesine hakim olamıyor kelimeleri bir araya getiremiyordu. Durumu nasıl açıklayacağını bilemese de kısaca her şeyi anlatacaktı.

"Efendim iki büyük düşmanınız dost olmuş."

Mehmet Yiğit daha fazlasına gerek duymadan telefonu içindeki öfke patlamasıyla karşısında ki beyaz duvara fırlattı. Kim ne derse desin ya da ne yaparsa yapsın umurunda bile değildi istediği tek şey Ali Uluhan'ın cansız bedeniydi. Aklına ne kızları ne de üzdüğü kadınlar geliyordu. İstediği şey düşmanının akan kanını izlemekti.

Mehmet Yiğit kararan gözleriyle etrafını süzdüğünde herkesin işine dönmüş olduğunu gördü. Elini havaya kaldırırken derin bir nefes aldı. Onun elinin hareketlendiğini gören en yakın koruması saniyeler içinde yanında belirmişti.

"Emredin?"

"Bana Kara Ali'yle bir buluşma ayarla."

Adam yutkunduğun da Mehmet Yiğit gözlerini korumasına çevirdi ve adamın avını yutamayan yılan gibi kıvrıldığını görerek dişlerini sıktı.

"Yine ne oldu!"

"Efendim Ali Uluhan yatında sizi bekliyor!"

"O adama yat alabilecek kadar para bırakmış mıydık! Her neyse beni o adi herife götür hemen!" dedi ve iki adamın hızla iş yerinden ayrılışını herkes nefeslerini tutarak izledi. Çalışanlar durumdan hiç memnun değillerdi çünkü onlarda patronlarının yanlış işlerle uğraştıklarını az da olsa tahmin edebiliyorlardı. Ve bu pis işlerin kendilerine bulaşmasından korkuyorlardı.

"Recep o adam sana başka bir şey dedi mi?"

Aracı kullanan koruması kuruyan boğazına inat sesini güçle çıkardı.

"Hayır efendim sadece sizi bugün yatında bekleyeceğini söyledi ve telefonu yüzüme kapadı," dedi ve aracı sürmeye devam ederken arka koltukta bir boğa kadar öfkeli olan patronuyla göz göze gelmemeye çalıştı.

Mehmet Yiğit kapısı açıldığında göğsünü şişirdi ve tüm heybetiyle ayağını dışarı çıkardı. Bedeninin yaydığı korkuyu severdi ve bu seferde bunu kullanmaktan geri durmayacaktı. Ama başını kaldırdığında yatında ona üstten üstten bakan adamın gözleriyle kendisini simit bekleyen zavallı bir martı gibi hissetmekten öteye gidemedi. Sıktığı yumruklarını gevşeterek limana sıralanmış yatların arasında yürümeye başladı. Ali Uluhan'ın yatının önüne geldiğinde yavaşça durdu ve genç adamın ayağına gelmesini bekledi.

Ali ise tepede durmuş adamı bekliyordu. İstifini bozmaya niyeti yokmuş gibiydi. Elini yüzünde gezdirerek gülüşünü saklamaya çalıştı. Arkasını dönerken söylediği sözler ise Mehmet Yiğit'in suratına bir yumruk gibi inmişti.

"Koçum babacığıma yardım et malum yaşlı adam denize falan düşer!"

Mehmet Yiğit yatın içinde öfke kontrolü konusunda zirveye ulaşmak üzereydi. Ali onun kararan yüzüne gülümseyerek baktı ve hızla karısının babasına doğru ilerledi. Evet onun için Mehmet Yiğit sadece buydu. Diğer her şeyi unutmuştu bile. Dişlerini aralayarak elini yaşlı adama uzattı.

Tutku MahkûmuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin