***
"Abla burası oldu mu?"
Ayşe gözünün etrafına sürdüğü mor fara dudaklarını büzüştürerek baktı. İnandırıcı olmasa da yalanını biraz olsun destekleyecek güçte bir görüntü sunmak istiyordu babasına sabah babası dışarı çıktığında ikisi beraber eve sızmışlar ve planlarına başlamışlardı.
İlk işleri Ayşe ye kötü bir görüntü vermek olmuştu çünkü Mehmet Yiğit dayaktan aşağı kalan hiçbir bahaneyi kabul etmezdi. Ortada verilmiş olan sözü bozan taraf asla o olmazdı ama Ayşe babasının bu kadarınada sessiz kalacağına inanmak istemiyordu ki ablasıda onun tuhaf planının anlattığı andan itibaren desteklemişti. Çünkü başka çareleri yoktu. Çıkış tek yöndü ve bu da koca dayağından bıkmış bir kadının boşanma isteği olurdu.
Zeynep elini çenesine koyarak gözlerini ufak kardeşinin üstünde gezdirdi. Evet gözlerinin etrafı mor olabilir dudağına da patlamış görüntüsü vermişlerdi ama Ayşe öyle güzeldi ki üstünde duran o çirkin izlere insanın bir türlü inanası gelemiyordu.
"Ayşem çok güzelsin ve dayak yemiş olabileceğine bir türlü inanamıyorum umarım babamda benim gibi düşünmez ve seni bu eve seve seve kabul edip Ali ye karşı olan nefretini açık açık yanımızda belli eder. Eğer böyle olursa işimiz daha kolay olur ve babam bana da sana da pis planlarından bahsedebilir," dedi Zeynep, Ayşe ablasının gözlerindeki kara ifadeden korksa da onun aklının işleyiş şekline güveniyordu. O safsa ablası bir o kadar zekiydi.
Ayşe dudaklarını birbirine bastırarak gözlerini kucağında birleştirdiği ellerine dikti. Basit bir yol bulmak ve babasını ele verecek belgelere hemen ulaşmak istiyordu. İki kız kardeş derin düşüncelere dalmış bir halde sıkıntılı dünyalarında tur attıkları sırada babalarının villa içinde yankılanan sesiyle oldukları yerde sıçradılar.
Ayşe ayağa kalktı ve kapıdan çıkmak üzere olan ablasını durdurdu."Dediklerini pek anlamasamda kafam bu işlere pek basmasada elimden geleni yapacağım abla," dedi Ayşe ve aynada son defa kendisine baktı.
Zeynep derin bir nefes alıp ellerini sabırla yüzünde gezdirdi. Önünde duran kapıya sonunu getiren bir düşmanmış gibi bakıyordu.
"Sakın korkma bu senden istediğim son şey olacak ve sana zarar gelmesine izin vermeyeceğim Ayşem," dedi Zeynep utanarak. Geçmişte yaptığı tüm kötülükler gözlerinin önünden gitmiyordu.
"Her şey geçmişte kaldı abla. Birkaç gün önce olsa seni belki affedemezdim ama şimdi her şey değişti benim için. Her ne olursa olsun aramızda kan var. Sen benim ablamsın..." dedi ama sesindeki kırgınlık Zeynep'in içine işlemişti. Daha fazla konuşmanın faydası yoktu bir an önce babalarıyla yüzleşmek zorundaydılar.***
"Kara Ali elin mi titriyor yoksa," dedi Can kahkahalar atarken. Hem saklandığı yerden ateş ediyor hemde seri hareketlerle olduğu yere çöküp tekrar hazır olduğu pozisyona geliyordu.
Ali önündeki adamın boğazını kesip büyük yük gemisinden aşağıya atarken Can'a orta parmağını gösterdi. Elindeki deri eldivene yapışan kanı sirkeledi ve koşmaya başladı.
"Beni koru Can, bir işe yara," derken gülümsüyordu. Ama kafasını ve bedenini sıyırıp geçen kurşunları hissettikçe gülümsemesi suradında soluyordu. Öfke dört bir yanını sararken güvertede koşmaya devam etti. Önüne çıkan merdivenlerden yukarı çıkmaktansa aşağıya inmeyi tercih etti. Uyuşturucunun çoğu zaman orta doğudan ülkemize sokulduğunu düşünenler vardır ama Ali durumun farklı olduğunu biliyordu. Avrupa ülkeleri ve Amerika bizi hem doğudan hem batıdan hemde deniz yoluyla bitirmeye çalışıyordu. Ve bunu en güzel büyük yük gemileriyle yapıyorlardı. Ali önüne çıkan her kapıyı tekmeleyerek içeri dalmış ve gözüne çarpan ona karşı koyan herkesi indirmişti. Türk gençlerini zehirleyerek ülkesine son vermek isteyen adamlara acıyamazdı.
Can ın sesini duyduğunda arkadaşının ona küfür ettiğini zar zor anlamıştı."Bu şerefsizler tükenmiyor olabilir ama benim şarjörler tükenmek üzere koca yörük!"
Ali dar koridorda başını elleri arasına alarak koşmaya ve arkasında ki adamlara ateş etmeye devam etti. Sonunda gemi motor ve yön kontrol odasına indiğinde içi rahatladı. Yılların çalışmışlığıyla uyuşturucuların nerde olduğunu eliyle koymuş gibi buldu ve cebindeki ufak şişeye uzanıp açtı.
Biraz benzinden kimseye zarar gelmezdi.
Beyaz rüyaların üstüne elindeki az benzini boca ettikten sonra ana motorlarla ateşin arasında ki mesafeye baktı. On dakikası vardı. On dakika sonra her şey tuzla buz olacaktı.
Ali alışkın olmadığı çakmağı yaktı ve bir saniyeliğine kırmızı dudakları arasında sigarasını tutan karısı aklına geldi gülümseyerek çakmağı koliler halinde önünde dizili olan uyuşturucu paketlerinin üstüne attı ve silahını belinden çıkararak kendini koruyarak motor dairesinden çıktı. Her yer kalın metal borularla kaplıydı. Bu onu düşmanlarından saklıyordu evet ama onunda görüş açısını kesiyordu. Dar koridoru geçtikten sonra merdivenin tepesinde karşısında ki adamları birkaç kurşunda aşağıya indiren ve dünyanın en sakin işini yapıyormuş gibi görünen arkadaşına baktı.Can Ali yi fark ederek başını arkasına çevirdi sırtını da duvara yaslayarak kaç kurşunu ve şarjörü kaldığına baktı.
"Buradan çıkamayacağız," dedi Can ama yüzünde ölümden korkarmış gibi bir hal yoktu.
"Bu adamlar uyuşturucu işinde silah olayını daha büyük firmalar yürütüyor olmalı Can," dedi Ali ve arkaşının ateş eden eğik bedeninin yanına yaklaştı.
"Can?"
"Kesin kötü bir şey diyeceksin?" dimi dedi Can ve kurşun seslerinden uyuşan beynini canlandırmak için başını iki yana sallayarak Ali ye baktı ve arkadaşının tuhaf bir şekilde ona baktığını gördü.
"O kadar mı kötü Ali?"
Ali elini Can ın omzuna koydu sertçe sıktı ve dudaklarından kimsenin alışık olmadığı bir şey çıktı...Bir kahkaha...
"Kesin öldüm ben!" Dedi Can ama Ali onu koşması için kolundan tutarken bağırıyordu.
"Dört dakika sonra gemi patlayacak Can ve biz şimdi kendimizi serin sulara bırakıyoruz," diyerek İzmir limanının açığında duran gemiden tek bir çizik bile almadan atladılar.
Bir Alman firması o gün için denizin sularına gömülmüş oldu.
Can ağzından suları bir yunus gibi yarın daire şeklinde çıkarırken Ali denizin içinde arkadaşına baktı.
"Benimle gelip gemi patlatmak adam öldürmek zorunda değilsin," dedi ve karanlığı aydınlatan gemiye göz ucuyla baktı.
Can Ali yi duymamazlıktan gelerek yüzmeye başlamıştı.
"Onca Alman firmasını ve Mehmet Yiğit i ben olmadan halledemezsin, en ufak bir ip ucu bizi Sibel e götürebilir ve sen o ip ucunu göremeyecek kadar dalgınsın ve aşıksın..." dedi Can. Ama Ali nin şaşkınlıktan kulaçlarına son verdiğini farkedebilmişti.
"Ben aşık değilim," dedi Ali ama sesi kendisine bile inandırıcı gelmemişti.***
"Baba o piç kurusunu öldürmem için bana yardım et!"
Ayşe bağırıyor ağlıyor zaman zaman yüzünü ablasının boynuna gizleyerek dinleniyor ve aklını toplayarak tekrar babasına dönerek kanlı göz yaşlarını akıtıyordu.
Zeynep boğazında başı okşayarak dudaklarını Ayşe nin kulağına yaklaştırdı.
"Yemin ederim o kadar iyi oynuyorsun ki şu an Ali yanımda olsa onu hadım eder İzmir kordonda sallandırırdım," dedi Zeynep ve kardeşinin hafif gülümsemesiyle kendisini tekrar olayın akışına bıraktı. Müdahale etmesi gereken yerlerde de müdahale ederek babasının nefretini gün yüzüne çıkardı. Ki Mehmet Yiğit için nefret kolay ve olası bir duyguydu.
"Sakin ol kızım bundan sonra sana kimse el süremez," diyerek kralların taht koltuğunu andıran tekli koltuğunda rahatça oturuyor. Gözlerinden nefret akıyordu.
"Baba yardım et onu hep birlikte bitirelim tüm İzmir i alıp onu açıkta bırakırız kimseyle iş yapamayıncada yok olur gider," dedi Mehmet Yiğit.
Yaşlı adam kıstığı gözleriyle birbirine sarılı iki kızına baktı ve olduğu yerden kalkarak boğucu odadan çıkmak için hareketlendi.
Zeynep siyah elbise giymiş Ayşe ise pembe bir elbise giyerek yüzündeki morlukları unutmaya ilgiyi başk yere çekmeye çalışıyordu. Mehmet Yiğit az da olsa kızının psikolojisini anlayabiliyordu. Dudaklarını birbirine bastırarak icraata geçmeyi düşündü ve cebindeki telefona uzandı. Arayacağı numarayı buldu ve telefonu kulağına götürdü.
"Ali Uluhan hesap vereceksin," dedikten sonra telefonu kapayıp cebine soktu ve kızlarını sessiz zafer çığlıklarını duyamadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tutku Mahkûmu
RomanceMecburiyetin, nefretin, acı dolu bir geçmişin tam ortasında duran güzeller güzeli mavi saçlı hırçın kızımız Ayşe... Aşık olduğu adam ona 'değişik' dese de o görüntüsünün tam zıttıydı aslında ... Acısını öfkesini ve yalnızlığını görüntüsüyle kapatma...