Yirmi Üçüncü Bölüm
"Ben basit bir erkektim! Erkek!"
Ali
*
Ali villanın etrafında onlarca tur atmış en sonunda direksiyonu çevirmekten sıkılarak gösterişli demir kapıdan içeri girmeye karar vermişti. Doğup büyüdüğü, acı ve mutlu anlarıyla onu olgunlaştıran yuvasına baktı. Eskisi gibi tanıdık gelmeyen soğuk yuvasına... Gün geçtikçe küçülen ailesi geldi aklına... Arabanın arka koltuğuna attığı ceketini alarak arabadan indi ve başını kaldırarak odasının ışıklarının yanıp yanmadığını kontrol etti. Hiçbir şeyi unutmamıştı. Ne öldürülen kardeşini, ne babasını ne de öfke nöbetlerine tutulan annesini... Ve tabii ki evlendirildiği mavi saçlı kadını!
Ali herkesin gözünü kamaştıran onunsa içini karartan villanın merdivenlerinden çıkarken önce annesine uğraması gerektiğine karar verdi. Melek Hanımın kapısını açmak üzereydi ki ona yaklaşan adımları duydu ve arkasını döndü.
"Bir şey mi vardı?"
"Efendim Melek Hanım gitti," dedi genç kadın ve titrek elleri arasında duran mektubu ona uzattı. Ali beklemeden ve kadına cevap vermeden mektubu alarak çalışma odasının yolunu tuttu.
Sandalyesine oturduğunda kendi kokusuyla burnunu buruşturdu ve banyoyu bir sonraki sıraya koydu. Zarfın içindeki mektubu özenle çıkardı ve olduğu yerde diklenerek dirseklerini masaya koydu. Çalışma masasının üstündeki ufak ışığının el verdiği ölçüde ona yazılan sözcükleri sıraladı içinde...
İyi şeyler olmuyor... Ben iyi değilim... Sen iyi değilsin oğlum... Ve ben babanın katilinin kızıyla aynı evde yaşayamayacak kadar hassas bir kalbe sahibim! Senden her şeyi yoluna koymanı ve o kızdan kurtulmanı istiyorum! Holdinge yapılan saldırının ardında da Mehmet Yiğit olmalı... Ve Ali... Sakın Sibel'in ölümünü bu olayların arasına katma... Kızımın ruhu huzur bulsun... Her ne oluyorsa bunu çözmelisin, elini kana bulamadan! Yanında olamayacağım için üzgünüm...
Annen Melek Uluhan
Annesinin ona bıraktığı cümleler avucu içinde bir top haline gelmiş ve bir köşeye atılmıştı. Ali yalnız bırakıldığı için öfkeli olsa da annesinin hassasiyetini anlayabiliyordu. Ama bir anne olarak güçsüz oluşuna öfkelenmeden edemiyordu. En ihtiyacı olduğu anda iki yanı da bomboş kalmıştı. Oturduğu sandalyeden kalkarak dolan gözlerini elinin tersiyle sildi ve derin bir nefes aldı. Kim ne derse desin erkeklerde üzülebilir hatta ağlayabilirdi. Ama Ali o an gözlerine dolan yaşları hızla geri püskürtmeyi başarmıştı. Odasının kapısını açıp hızla içeri daldığında ona saldıran bir kadın bulamayınca önce şaşırdı. Daha sonra böyle bir tepki beklediği için kendisine kızdı. Neden Ayşe'den gelebilecek en ufak bir şeyin bile hasretini çeker olmuştu. Geçirdiği zorlu haftanın içinde çoğu zaman kendisini onu düşünürken yakalamıştı. Eve gitmemek için türlü bahaneler üreterek kendisini ya içkiye ya da projelere vermişti. Şimdi aklını ve vücudunu uzak tutmaya çalıştığı kadın yasaklı bir tablo gibi gözlerine şahane bir manzara sunmaktaydı. Ali yutkundu ya da yutkunduğunu sandı... Söz geçiremediği ayaklarının eşliğinde televizyonun karşısında duran geniş kanepede uyuyan karısına yaklaştı.
Kokusunu ve sıcaklığını alabilecek kadar sokulmuştu ona... Ayşe tepesinde dikilen heybetli ve öfkeli erkeğin varlığından habersizdi. Uzandığı yerde sırt üstü döndü ve açılan kuşağının altındaki şeffaf geceliğiyle Ali'yi girmeye cesaret edemediği o büyük savaşın ilk dakikalarında yendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tutku Mahkûmu
RomanceMecburiyetin, nefretin, acı dolu bir geçmişin tam ortasında duran güzeller güzeli mavi saçlı hırçın kızımız Ayşe... Aşık olduğu adam ona 'değişik' dese de o görüntüsünün tam zıttıydı aslında ... Acısını öfkesini ve yalnızlığını görüntüsüyle kapatma...