Sibel elini tutan kocaman nasırlı ele sesini çıkarmadan boyun eğiyordu. Belli ki böylesine itaatkar olmaya alışmıştı. Ses çıkarmamanın en iyi çıkış yolu olduğunu düşünüyordu. Ama acımaya başlayan eli ona uyarı veriyordu. O ise tuttuğu eli her ne olursa olsun bırakmaya korkuyordu. Bunu kabul etmek istemese de onu çekiştiren güçlü bedenin gölgesi altında huzur bulmak istiyordu.
"Haydar elimi acıtıyorsun?" Diyerek çıkıştığında genç adam aniden durmuş ve onu duvarla kendi arasına sıkıştırmıştı.
"Neden peşime takıldınız Sibel Hanım?"
Sibel in gözlerinden alevler fışkırıyordu. Onu korumak istemeyen bir adamın gazabıyla savaşıyordu ve yine bir adam tarafından eziliyordu. Ama bu sefer içinden geçeni yaptı. Onu en güzel köşeye sıkıştırma yöntemini hayal etti. Kollarını Haydar ın boynuna doladı ve dudaklarını dudaklarına yapıştırdı.
Haydar bu karşılığa anlam veremese de aç gözlü bedeni onu dinlemiyordu. Burnuna dolan koku dudaklarını öpmeye çalışan deneyimsiz sıcak dudaklar. Her şey akıl çeliciydi ve onun aklı uçup gitmek için can atıyordu.Sibel ona karşılık vermeyen dudakları hissettiğinde aniden durdu ve utançla gözlerini kapadı ama dudaklarını çekemedi. Öylece kaldı. Tam kendini toparladığı anda Haydar şaha kalkmış ve yanaklarını avuçları içine alarak dudaklarını sömürmeye başlamıştı. Geri çekildiğinde ikisi de nefes nefeseydi. Kilometrelerce yol koşmuş gibiydiler. Haydar yüzünü onu öpen onu sevmek için yalvaran gözlerin kapladığı güzel yüze sürttü.
"Beni zorluyor ve çok yanlış adamı öpüyorsunuz," dedi ve tekrar yapıştı Sibel in dudaklarına Haydar. Dediği ve yaptıkları birbirine uymasa da üstünde ki baskıya daha fazla dayanamamış ve tüm sıkıntısı Sibel'in dudaklarından akıtıp tüketmişti. İki genç İzmir'in ücra sokaklarının birinde bir köşeye çekilmiş öpüşüyorlardı ve hiçbir şeyde umurlarında değildi. Onların bu kusursuz anının bozansa Sibel'in çalan telefonu olmuştu.Sibel geri çekilen dudakları ağlayacakmış gibi izlediğinin farkında değildi ama Haydar gülümseyişine engel olamamış parmağıyla aşağıyı gösterdiğinde Sibel titrediğini farketti.
Telefonu çalıyor ve durmaksızın titriyordu. Arka cebine sıkıştırdığı telefonuna uzandı hemen. Elleri ve bedeni titrese de ısrarla çalan telefonu eline aldı. Ekrana baktığında tüm bedeni kasıldı.
"Gizli numara Haydar?"
"Sikerim o gizli numarayı!"
Sibel'in gözleri kocaman açıldı ve şaşkınlığı bu sefer Haydar'ın bozulan ağzınaydı. Genç adam gerçek yüzünü sanki ilk defa ona göstermişti. Ve Sibel arayanın kim olduğunu çok iyi biliyordu ve Haydar'ın bildiğini gözlerinden anlayabiliyordu.
"Arayanın kim olduğunu biliyoruz Haydar ama ben ne yapmam gerektiğini inan bilmiyorum o adamın sesini duymaya dayanabilir miyim bunu hiç bilmiyorum!" dedi Sibel ve güç almak ister gibi Haydar'ın kolunu tuttu.
Haydar gözlerini ona bakan güzel gözlere dikti ve Sibel'e inançla bakarak konuştu.
"Ben senin yanındayım ve ben senin yanında oldukça o pislik herif senin kılına bile dokunamaz şimdi ver o telefonu bana," dedi Haydar ve telefonu açtı.
"Alo," dedi Şeref gülen mide bulandırıcı sesiyle. Ama Haydar buna aldırmadı onun gibi belki de yüzlerce adam görmüştü ve o adamların hepsi şimdi toprağa sarılı uyuyorlardı. Bunu dile getirmek istemedi ve sakince karşısındaki adama cevap verdi.
"Ne istiyorsun lan it?"
"O yürek yemiş bir kardeşim almış telefonu eline," dedi ve güldü Şeref ama gülüşü ölüm tehditleri yağdırıyordu. Haydar her şeyi anlayacak kadar zekiydi ve yaşadıkları ona ders olmuştu. Bu yüzden sakinliğini korudu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tutku Mahkûmu
RomantizmMecburiyetin, nefretin, acı dolu bir geçmişin tam ortasında duran güzeller güzeli mavi saçlı hırçın kızımız Ayşe... Aşık olduğu adam ona 'değişik' dese de o görüntüsünün tam zıttıydı aslında ... Acısını öfkesini ve yalnızlığını görüntüsüyle kapatma...