Yirmi Dördüncü Bölüm
"Geçmiş karanlık bir odaydı ve benim bu karanlık odada güneşi bulacak gücüm kalmamıştı..."
Ayşe
*
Sabah uyandığında yatağın ve ruhunun ortasındaki anlamsız boşluk canını yakmaya başlamıştı. Her şeyin kötü bir kâbus olduğuna inanmak istiyordu. Çıplak oluşu, bacakları arasındaki sızlayışlar ona dün gece yaşadıklarını hatırlatıyordu. Başını yumuşak yastığa vurarak her şeyi unutacağını düşünse gözleri önüne gelen görüntüler hızla çoğalmaya devam ediyordu. Kızaran yüzü ve artan vücut sıcaklığı ona kaçış yolu olmadığını gösterir gibiydi.
Evlendiği adam her kadının hayalini süsleyebilecek güzellikteydi ve Ayşe ona karşı koymayı o gece düşünmemişti. Öğrendiği acı gerçekler kendi yaşadığı zorlukların önüne geçmiş ve Ali'ye ilaç olmak ona kendisini evlilik oyunu yüzünden affettirmek istemişti.
Villanın sessizliği, yaşadıklarının anlamsızlığı, kırılan gururu, mahvolan hayatını düşündükçe dudaklarına kadar ulaşan çığlıkları yutkunarak bastırmaya çalıştı. Sakin hayatının nasıl bir anda bu kadar karışabildiğini anlayamıyordu. Gözlerini kapadığında kendisini hala Trabzon'da hayal edebiliyordu. Geçmişi çok uzağında kalmamıştı ama onun parmağını dahi uzatacak gücü yoktu. Yumruk yaptığı ellerini çaresizliğine inat yatağına vurmaya başladı.
Allah'ım neden ben... Neden bunca şeyi ben yaşıyorum...
Yorganına yumruk atarak ve isyan ederek bir yere varamayacağını anladığında hızla yatağın dışına attı kendisini ama titreyen ayakları yorgun bedeni iki büklüm olduğunda öfkeyle küfürler ederek banyoya doğru soğuk duvarlara tutunarak yürümeye çalıştı.
Sıcak suyun altına girdiğinde her şeyin bedeninden akan suyla beraber akıp kaybolacağını umarak suyun sessizce akışını izledi. Ağlamak gelmiyordu içinden belki de normal olan şey ağlaması etrafı yakıp yıkmasıydı ama o hissizleşmeyi seçmişti. Suyun sıcaklığını biraz daha açtı ve yanan teninin acısına odaklanmaya çalışarak ellerini bedeninde gezdirerek Ali'nin dokunuşlarının izini silmeye çalıştı.
Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak Ali Uluhan...
*
Ali ve Can toplantı masasının ucunda oturan iki cansız beden gibiydiler, bakışları projeksiyon aletinin yansıttığı görsele takılıydı ama onlara bakan herkes o bakışların boş olduğunu anlayabilirdi. İki genç adamın boğuştuğu düşünceler toplantı masasında bile onları rahat bırakmamıştı. Can elindeki kalemi onlarca kez parmakları arasında çevirmiş onlarca defa da masanın üstüne düşürerek herkesin sinirlerini bozmuştu. Ali ise durgun ve aman vermez görüntüsüyle daha sinir bozucu bir görüntü çiziyordu. Göğsünde birleştirdiği kollarındaki güç toplantı odasındaki herkesin boğazını sıkar gibi gelmeye başlamıştı. Köksal Bey reklam firmalarının tanıtım için gelen elemanlarının endişeli gözlerine bakarak bakışlarını tekrar kendi patronlarına çevirdi ve değişen bir şey olmadığını fark ettiğinde öksürerek elini yavaşça masaya vurdu. Ali başını yavaşça kilitlendiği ekrandan ayırarak yardımcısı olan Köksal Beye döndü ve genç adamın durumu toparlayacağını umarak duruşunu bozmadı.
Köksal bey tamda Ali'nin umduğu gibi davranarak söze girdiğinde Ali hafifçe gülümsedi. Yanında çalıştırdığı herkese güveniyordu. Ve İzmir'deki en iyi çalışanlar onunlaydı ama tayfası iyi olsa da geminin batmak üzere olduğu gerçeği aklından bir an olsun çıkmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tutku Mahkûmu
RomansaMecburiyetin, nefretin, acı dolu bir geçmişin tam ortasında duran güzeller güzeli mavi saçlı hırçın kızımız Ayşe... Aşık olduğu adam ona 'değişik' dese de o görüntüsünün tam zıttıydı aslında ... Acısını öfkesini ve yalnızlığını görüntüsüyle kapatma...