-1- Açıl Susam Açıl

61.9K 1.2K 61
                                    

Birinci Bölüm

"Bir papatya kadar çaresizdim. Herkes kendi geleceği için yapraklarımı çekip koparırken ben sessizce her şeyin ortasında öylece dikiliyordum. Ben papatyanın ortasında duran sarı noktaydım. Her şey bana bağlıydı ama koparılan her parçamla beraber boynumu bükmek ve toprağa kavuşmak istiyordum."

Ayşe

*

Ayşe büyük bahçenin içinde duran ve ona tüm gösterişiyle el sallayan koca saraya lanetler yağdırarak baktı. Neden bu kadar zengin olmak zorundaydılar sanki! Gizlice balkonuna tırmanıp küçük penceresinden içeri süzülebileceği bir evleri neden yoktu? Çünkü onlar İzmir'in en zengin ailelerinden biriydiler! Ayşe sahip olduğu bu aileyi ve zenginliği unutmak için yıllarını harcamış ama kendisini yeniden karanlık geçmişinin ortasında bulmuştu.

Dudakları arasında duran sigara kadar yalnızdı ama yine de kendisini o sigarayı kıskanmaktan alıkoyamadı. Onu bile yakan bir şey varken kendisini yakıp kül edebilecek hiçbir şey bulamamıştı. İçindeki soğukluk günler, aylar, yıllar geçtikçe etkisini arttırarak onu kalabalığın ortasında bir başına bırakmıştı. O da yapabileceği en güzel şeyi yaparak kendisini ona muhtaç olan hastalara adamıştı. Asla bir doktor olabilecek kadar zeki olmamıştı ama her ne olursa olsun bir hastanenin parçası olmak istemiş ve hemşire olmuştu. Evine bakarken neden bunları düşündüğü hakkında hiçbir fikri yoktu. Kendisini asla geri dönemeyecek ve mesleğini yapamayacakmış gibi hissediyordu. Ve tabii dudakları arasında duran, yanmayı bekleyen sigarasına ulaştırması gereken ama asla bulamadığı çakmağını bulmak için dolgun bedenini yoğurup dururken ailesini ve zenginliğini hatırlaması doğaldı. Sigara tüm çarelere deva olabilecek bir şeydi, en azından Ayşe öyle olduğunu düşünüyordu. Çaresizliğinin vermiş olduğu öfke bedeninin ele geçirmiş. Hareketlerinin kontrolünü elinden almıştı. Sol cebinde duran çakmağı çıkarmak için ayakta can çekişir gibi hareket ettikten sonra onu olduğu yerden kurtarıp sigarasını huzur içinde yaktı. İhtiyacı olan oksijen sigaranın içindeymiş gibi bir kez daha pis dumanı içine çektikten sonra bakışlarını kısarak çocukluğunun geçtiği ürkütücü güzellikteki eve baktı.

"Ev değil Ayşe! Ev değil! O bir köşk, o bir villa, hatta o bir saray!"

Babasının parasıyla ve gücüyle övünen suratı gözleri önüne geldiğinde tiksinerek yere tükürdü ve sigarasını da yenilmişliğini kabullenerek attıktan sonra bavullarına sarıldı. Saat ona gelmek üzereydi ve sırf babasını kızdırmak için saatlerdir dışarıda dikilmekten yorulmuş olan bedeninin sessiz çığlıklarını kulak ardı edemeyerek yürümeye başladı. Evi koruyan süslü ve görkemli demir kapının önünde dururken kendisini kırk haramilerin gizli mağarasını bulan Ali baba gibi hissetti.

Kahkaha atarak bavullarını yere bırakmış ve ellerini havaya kaldırarak takındığı tuhaf şiveyle 'açıl susam açıl' diye bağırmaya başlamıştı. Daha sonra karanlığın içinde onu izleyen bekçilerin anlam vermeye çalışan bakışlarını fark ederek ellerini iki yana indirdi ve iki adamı da yanına çağırdı. Ve daha genç olan bekçiyle burun buruna gelmek için yüzünü demirlerin arasına sokarak yaramaz bir çocuk gibi sessizce fısıldadı.

"Açıl susam açıl değil miydi?"

Bekçi belindeki jopa sarılmak üzereyken Ayşe bir kahkaha daha attı ve genç adamın villanın etrafını saran gece lambaları altında öfkeyle kızaran yüzünü izledi. Bir dayağı hak ediyordu. Hatta o an iyi bir dayak yemek istedi. İçindeki dinmek bilmeyen öfkenin bir dayakla dışarı çıkabileceğine inanıyordu. Ellerini poposuna kadar uzanan saçları arasında gezdirip kaşlarını düzelttikten sonra yüzünü tekrar demirlerin arasına sokarak dudaklarını büzdü ve onu izleyen adama dişlerini gösterecek güçteki gülümseyişiyle baktı.

Tutku MahkûmuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin