"Ne ara bu kadar uzak düştük birbirimize..."
Ayşe
Yatak odasının kapısı hafif bir tıkırtıyla açıldığında gelenin Ali olduğunu biliyordu. İki hafta geçmişti kocası işlerine ve intikamına dalmış onu unutmuştu. Belki de hiç hatırlamamıştı ya da hayatına girmemiş olmasını dilemişti. Ayşe hiçbir şeyden emin değildi ama bildiği tek şey gururunu çok uzaklarda bırakmış bir şekilde yine tekrar ve tekrar evlendiği yabancıya aşkla bağlandığıydı.
Biri gelip derdin ne diye sorsa cevabı 'Ali' olurdu. Peki dermanın ne derlerse cevabının yine 'Ali' olacağını da biliyordu.
Yatağının ucunda soyunan adamın kıyafetlerinin yere düşüşünü duyabiliyordu. Yine yanına altında sadece boxerı varken girecekti ve Ayşe'nin tüm sinir sistemini alt üst edecekti.
Yatak Ali'nin ağırlığıyla çökmüş Ayşe sıkıca olduğu yere tutunmaya çalışmıştı.
Ali onun uyumadığını ve son derece öfkeli olduğunu görebiliyordu. Sık ve sesli nefesleri her erkeğin korkulu rüyası olabilirdi. Ama o karısından korkmuyordu. Yaşadıkları doğrusu kendilerini ummadıkları kaderlerinin ağlarının içinde bulduklarında buna en başında kızmışlar birbirlerinin canını yakmışlardı ama şimdi durum çok değişmişti. Aralarında ne kadar kötü bir geçmiş olursa olsun onlar birbirlerine ısınmaya hatta yanmaya başlamışlardı bile.
Şu an da tıpkı yaşlı aksi bir çifte benzediklerine dair yemin edebilirlerdi.
"Ayşe yüzünü bana dön," dedi Ali, gülen sesi karısının içini ısıtıyordu. Ama Ali bundan habersiz gülümsediğini gizleme çabası içinde kıvranıyordu. Suçlu hissedişi onu karısına karşı narin davranmaya itiyordu. Bu bir erkeğin çekindiği anlardan biriydi.
Yatak konuşması...
"Sana neden yüzümü dönecek mişim ki sen git o kızıl kafayla yüz yüze konuş!"
Ali ellerini başının altında birleştirdi ve içinden kopan kahkahasına engel olmaktan vazgeçti. Güzeller güzeli karısı onu kıskanıyordu ve bu onun çok hoşuna gidiyordu. Ama bir anda nefesi boğazında düğümlendiğinde ne olduğunu anlamadan kendini Ayşe'nin altında buldu.
"Ne oldu Ali Bey çok mu hoşunuza gitti?"
Bu bir soru değildi. Ayşe de cevap beklemiyordu. Ve Ali'ye zaten cevap verecek fırsatı sunmamıştı. Dudakları günlerin susuzluğunu gidermek için Ali'nin dudaklarına kapanmıştı. Ayşe o an günlerdir neden huzursuz olduğunu anladı. Çünkü kocasından uzakta kalmış ve içini kıskançlık yiyip bitirmişti. Şimdi onu öpüyor olmak ona çok daha iyi hissettiriyordu ve kocasından aldığı karşılıksa kendisini havada süzülüyormuş gibi hissetmesine neden oluyordu.
"Neden kopardın benden dudaklarını Ayşe?"
"Sana doyamıyorum... Bu beni korkutuyor. Seni kıskanıyorum... Bu beni daha çok korkutuyor..."
Ali gülümsedi ve gece lambalarının altındaki hoş yüzü biraz daha aydınlanır gibi oldu. Karısı... O hiç sevmeyeceğini düşündüğü tuhaf görünümlü karısı onu seviyordu. Kalbinin hızlı çarpışıysa onun duygularını sessizce içinde yankılandırıyordu.
"Ayşe işler karışmak üzere, babanı köşeye sıkıştırmak üzereyiz bir hafta sonra Almanlardan alacağı silahların haberi kulağıma geldi ama başka hiçbir şey bilmiyorum. Hangi gemi ne zaman nereye yanaşacak baban o silahları nasıl alacak ve kaçak yollarla zenginlere veya terör eylemlerini gerçekleştirmek isteyen psikopatlara satacak bilmiyorum," dedi Ali sıkıntılı bir şekilde. Ayşe başını dayadığı göğsün içinde kopan fırtınanın şiddetini hissediyordu. Ali olanları az da olsa anlatırken bile nefesleri ona yetmemiş kocasının kocaman iyi yüreği bu sıkıntıyla daralmıştı.
"Sana yardım etmek istiyorum," dedi Ayşe ve o anda altındaki beden kaskatı oldu.
"Babana yaklaşamazsın. Olanlardan sonra seni yanına yanaştırmaz."
"Beni yanaştırmaya bilir ya da ablamı da yanaştırmaya bilir ama o evin içinde beni çok seven bir kadın var."
"Yani?"
"Evin en kuytu köşelerini ondan daha iyi bilen yoktur. Bir şekilde saklanır babamı dinler ve dinleme cihazları koyabilir."
"Bahsettiğin kadın Fatma Ana mı? O yaşlı kadına böyle stresli bir işi yükleyemeyiz..."
Ayşe Ali'nin göğsünden hızla başını kaldırdı ve kocaman açtığı gözleriyle kocasına baktı. İşler çığrından çıkmıştı ve birisi babası olacak adama dur demeliydi. Senelerdir canları yanan onlardı ama babasının zarar verdiği tek insan o değildi. Daha yüzlercesi olabilirdi. Babası ülkesi için bile iyi bir adam sayılmazdı ve Ayşe o an emniyetin içlerine soktuğu polisin geliş sebebini daha iyi anladı. Ablasının kalbi paramparça olmuş olsa da hiçbir şey ülkelerinden daha değerli değildi.
"Tamam Ali sakin ol ondan bir ajan gibi davranmasını pekala istemeyeceğim. Sadece olurda bir şey duyarsa bize söylemesini rica edeceğim o kadar," dedi ve tekrar sokuldu kocasının koynuna. Ali ona cevap veremedi verecek gücü de kalmamıştı. Günlerdir İzmir'in altını üstüne getirmişti. Adeta bir mafya gibi pis adamları köşeye sıkıştırmış ve alabildiği tek bilgi yakında bir silah gemisinin geleceği olmuştu.
Kapanan gözlerini araladığında karısının çoktan üstünde uyuyakaldığını gördü. Bu gece en güzel şekilde sonlanmıştı. Yorgundu ama şu an yorgun hissetmiyor ve karısının kokusunda tüm dünyayı ardında bırakıyordu.
"Seni seviyorum mavi kafa..."
Ve karısı onu duymadı...
***
"Can eline bir bilgi geçti mi?"
Can o anda önündeki cama kafa atıyor ve bir şey elde edemediği için kendisini gerizekalı ve işe yaramaz hissediyordu. Çaresizce Zeynep'e moral verip bir şey yapamamak moralini bozuyordu. Hele arkasında duran dağ gibi adama bir şey diyememek onu yiyip bitiriyordu.
"Can dostum sakin ol elimizden geleni yapıyoruz."
"Daha fazlasını yapmalıyız Ali! O adam kaç kadının daha dünyasını yıkacak!"
"Sen de en az benim kadar o adamı demir parmaklıkların ardında görmek istiyorsun değil mi?"
"Daha çok onu yağlı bir kazığa oturtmak istiyorum desem yalan olmaz!"
Ali'nin kahkahası onu biraz olsun rahatlatmıştı. Ama aklı hep Zeynep'teydi. Onca ağırlığın altında ezilen sevdiği kadın!
"Can o cama kafa atmaktan vazgeç ve gidip kızlara bak onların yanında ol. Ben işlerden başımı kaldıramıyor olsamda senin onlarla olman bana iyi geliyor hem onlarda bu sayede kendilerini güvende hissederler," dedi Ali ama camdan kafasını kaldırıp ona pis pis sırıtan arkadaşını sonradan farkedebilmişti.
"Onlar kendilerini zaten güvende hissediyorlardır! Özellikle de kardeşin Sibel."
"O ne demek lan şimdi?"
"Haydar'ın diyorum yakında başını bağlarız."
Ali arkadaşına doğru yumruk sallarken Can çoktan odadan toz olmuştu. Tanıdıkları üç yaban çiçeği de bir çaresini bulup çiçek açmaya çalışıyorlardı. Ve anlaşılan hepsi de yavaş yavaş başarılı olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tutku Mahkûmu
RomanceMecburiyetin, nefretin, acı dolu bir geçmişin tam ortasında duran güzeller güzeli mavi saçlı hırçın kızımız Ayşe... Aşık olduğu adam ona 'değişik' dese de o görüntüsünün tam zıttıydı aslında ... Acısını öfkesini ve yalnızlığını görüntüsüyle kapatma...