Bölüm 18 -1. Kısım-

9.3K 397 15
                                    

Merhabalar! Bölümün ilk kısmını yayınladım. İkinci kısmı da olacak ve onu da yakın zamanda paylaşacağım. Ayrıca Yukarıya koyduğum parçayı bölümle birlikte okuyabilirsiniz. Güzel yorumlarınızı bekliyor olacağım. İkinci kısım için başka birine ithaf da bulunacağımı da belirtmek istiyorum. Son olarak umarım beğenir ve içinizden geçen tüm güzel cümlelerinizi yorum atarsınız.

Güzel yorumlarından ötürü (tugcenurkskin) ' e teşekkür ediyor ve papatya kokulu öpücüklerimle bölümü ona ithaf ediyorum.

Diğer kısma kadar kendinize iyi bakın. Öpüldünüz!



Bir gülüşe aldanıp, acı tebessümleri yüzlerine mahkum edenler...

Bir güzelliğe aldanıp, adamlığını ebediyen savuranlar...

Hayallerin bacaklarına yapışıp, gerçekleri kapı dışı edenler...

Ve benim gibi beyazın, aydınlığın büyüsüne kapılıp; onu koruyan, onu gizleyen karanlığa küsenler...

Karanlık, bedenim ve ruhumu birbirine kenetlemiş, kolları arası alalı az çok olmuştu. Kolları arasına aldığı ben ile gecenin soğuğunda ve insanın içine bir korku düşürebilecek kadar ıssız olan ağaçlı orman yolunun üzerinde usulca dans ediyordu. Rüzgar, her şeyi uzaktan izlemekle yetiniyor; karanlığın içinde kaybolmak istemiyor gibi kendi gücünü kendisine adeta savurarak yok olmaya çalışıyordu.

Gözlerimi arabanın kaputundan çıkan gri dumanlara verdim. Birer birer gökyüzüne yükseliyor ve yavaş yavaş silikleşerek kayboluyordu. Arabanın ön tarafından gelen ses insanı gıcık edecek bir şekilde sesler çıkarıyordu ama ben bu sesten rahatsız olmak yerine, o sese karşın kulaklarımı kapatmak yerine kendimi daha çok adıyordum ona.

O ses, kulaklarımdan içerisi yavaş yavaş sızarken sanıyordum ki kafamı başka şeylerle meşgul edersem, kendime başka şeyleri odak noktası haline getirirsem az önceki yaşadığım şeyin şokunu atlatabilirim. Ama olmuyordu. Direksiyonunu kırdığım araba son anda yol kenarındaki çukurluğa girip dengesini kaybetmiş ve hemen dibinde biten iri çam ağacına çarpıp durmuştu.

Ehliyet kemerimin takılı olmaması ve benim hala yaşıyor olmam işe büyük bir mucize idi. Kendimi kızıyordum. Gerçi yaptığım tek şey her defasında her şeyi kendi üzerime yıkmak ve sorumlusu benmişim gibi tekrar tekrar kendime kızmaktı. Neden hiç başarılı olamıyordum? Neden her defasında bir şeyler tam yoluna girmişken yaydan çıkmak zorundaydı, neden?

Bir tıkırtı sesi kulağıma ilişince gözlerimi istemeyerek önümdeki kaportadan çıkan dumanlardan ayırdım. Arabanın önü görebildiğim kadarıyla tamamen içine göçmüş bir haldeydi. En son hatırladığım şey ise arabanın ağaca çarpması ile kafamı direksiyona çarpmam ve önümdeki az önce gördüğüm ama şuan da kum taneleri gibi etrafa saçılmış olan camdı. Ne büyük bir şanssa sadece arabanın ön camı kırılmış, yaklaşık beş dakikadır camı tıklatan adamın vurduğu cam ise sadece hafifçe çatlamıştı. Adam da camın çatlak olduğunun farkındaydı ve bu yüzden hafifçe vuruyordu cama. Göz bebekleri büyümüş, yüzü ter içinde kalmıştı. Ne büyük bir salaklık diye düşündüm; arabanın ön camı kum taneleri gibi yok olmasına rağmen adam ordan bana seslenmek yerine hala ısrarla cama vuruyordu. Bu davranışını benim gibi olayın şokuna verdim. Korkmuş olmalıydı; hem de benden daha fazla. Hatta ve hatta sanki benim korkularımı da bu gece o yüklenmişti sırtına.

Korkmamıştım. O beyaz farlar gözümü doldurduğunda, direksiyonu kırdığımda korkmamıştım. Aklımın ucunda ne bir ölüm yaşam bulmuştu ne de ben yaşayamamaktan korkup öleceğimi düşünmüştüm.

Ölüm ölmezdi ama insanlar ölürdü. Yaşam yaşardı ama insanlar yaşayamazdı.

Ölümden, yaşamdan korktuğum kadar bir saniyeliğine de olsa korkmamıştım o an. Nedenini bilmiyordum ama nedense yaşadığım bu dünyadan daha güvenli bir şey gibi gelmişti. Yaşadığım bu dünyada o kadar kötülük varken, ölüm ne kadar kötü olabilirdi ki?

Burun BurunaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin