Bölüm 39

3K 118 12
                                    

Evet evet  yanılmıyorsunuz, yeni bölüm geldi. Ve ben bir o kadar yorgun ve bir o kadar bitkin bir şekilde buradayım. Artık sanırım finale yaklaşıyoruz. Hayır, 'sanırım' değil; finale yaklaşıyoruz. Böylesi daha doğru sanırım. Bunu dile getirmek, kelimelere dökmek benim için o kadar zor ki...

Küçük bir aile, küçük bir hikaye ile başlayan bu yolculuğumuzun bir gün biteceğini ben de biliyorum fakat buna kendimi alıştırmam bir hayli zor olacaktı ve öyle de oluyor. İnanın bana o kadar zor geliyor ki finale doğru gitmek hala bu kadar ilerleyebildiğime, bu kadar yol gelebildiğimize şaşkın gözlerle bakıyordum. Ama en önemlisi sizin orada olduğunuzu bilmek benim acımı bir nebze olsa hafifletiyor. Barlas'ın kan çanağına dönmüş gözlerinden size baktığım her sayfa dolusu bölümde nasılsam yine öyle olacağımı biliyorum. Attığınız yorumları, mesajları bir kere okuyup yorumlasam da bazen tekrar tekrar açıp okuyorum. Varlığınız adına mutlu olduğum kadar bir o kadar da yarımım bunu da belirtmek istiyorum. Çoğunuz yorumlarda kafanızın karıştığını, Barlas'ı anlamadığını söylüyor hak veriyorum çünkü benim kalemimden çıkıyor hepsi fakat unutmamanız gereken bir şey olduğunu da hatırlatmadan geçmek istemiyorum. Soru işaretlerini sileceğiz. Ufak bir yolumuz kaldı ve emin olun bana bu benim için o kadar güçken hala her şeyi sizin için yaptığımı bilmenizi istiyorum. Hiçbir şey arım kalmayacak. Umarım sizler de bu yolda bana eşlik etmeye devam eder, varlığınızı her daim korursunuz. Çünkü ilerideki bölümlerde birbirimize ihtiyacımız olacağından eminim.

O halde keyifli okumalar diliyor ve uzaklaşıyorum.

İnsanlar, ölünce toprağa gömülürdü. Ruhu, geldiği yere yavaşça yükselirken geriye kalan ona yaşadığı hayat boyunca sıkı sıkıya sarılmış olan bedeni ise ölümle birlikte ruh bedenden ayrılınca toprağın altında koyulur çürümeye mahkum edilirdi. Hayat, bundan ibaretti. Ölmek ya da yaşamak bir ceza ya da bir ödül değildi. Kimine göre bir kurtuluş kimine göre bir kayıptı bana göre. Ben ise her zaman ölümün bana ne göre olduğunu düşünmüştüm.

Nefes aldığım müddetçe net bir cevabım olmamıştı. Ben, ölüme yaklaşmadan onu yorumlayamayacağıma inanmıştım hep. Ne zaman ölüm usulca yanıma sokulacaktı işte ben o zaman ölümün benim için ne olduğunu dile getirecektim.

Bu hayatın gerçeği olan ölümden ibaret değildi. Ruhu ölen bir insanın bedeni ayakta dursa veyahut bitkisel hayata giren bir insanoğlu dünyayı gözleriyle doyasıya izleyemeden öylece nefes alsa ne önemi vardı ki? Ölüm, ölümdü ama sadece gömülmek değildi. Kimine göre bir kayıptı kimine göre bir kazanç. İşte bu yüzden bugün burada belki de ölümün ne olduğunu dile getirmek istemiştim. Bir gün her insan gibi bende toprağa karışacak, ruhumun ayrılışına sessizce tanık olacaktım fakat bir insan birden fazla ölebilir miydi? Çünkü ben şuan kendimi bir ölüden farksız hissediyordum. Nefes alıyordum, henüz ölmediğimi biliyordum peki neden cehennemin en sessiz köşesine gömülüyormuşum gibi nefessizdim? Neden kendimi bu kadar kötü hissediyordum? Sanki onlarca insan bir araya gelmişte benim için, cesedim için o nemli toprağı tırnakları ile var gücüyle kazıyordu. Oraya gömülmem için beni var güçleriyle o çukura itmeye çalışıyorlardı. Benim için yalnız bu çok zordu. Çünkü bir çukurun içinde yalnız başıma kalınca bile hiçbir şey değişmeyecekmiş gibi hissediyor, acı çekiyordum. Güçtü orası eminim ki oldukça sessiz olacaktı. Sessiz olan her yer kafamın içindeki gürültüyü fark etmemden başka bir halta yaramayacaktı. Gözlerimi yummak, kulaklarımı tıkamak, kendimi uyanmamak üzere gömmelerine izin verdiğim o çukur bile bütün acılarımı hissetmeme engel olmayacaktı. Bu yüzden cehennemin en ucra, en sessiz yerine gömülmek bile benim için yapılabilecek en büyük kötülüktü belki de.

Peki ben hem yaşamayı, hem ölmeyi bile beceremeyecek bir insan olarak ne yapacaktım?

Bu kafamda kurduğum binlerce hikayeden biriydi yalnızca. Peki, yaşadığım, içinde bulunduğum bu gerçekten nasıl kurtulabilirdim?

Burun BurunaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin