Bölüm 16

10.3K 490 50
                                    

Bölüm şarkısı: Eric Clapton - Tears In Heaven

*İsterseniz bu parça ile bölümü okuyabilirsiniz.*

Bir bakış birden çok anlam taşır. Nasıl bir gökyüzü birden fazla ve birbirinden farklı onlarca yıldızla evreni sonsuz bir güzellikle sarmalıyorsa; bir bakışta birbirinden farklı, onlarca anlamlarla dolup taşabilir ve anlamak istediğiniz ifadelerle var olabilir.

O bakış, bir gün uçsuz bucaksız bir çöl gibi, o dalgalı örtünün üzerindeki kum taneleriyle dolu olabiliyorsa; bazen de, o bakışlar, hayatınızda görüp görebileceğiniz en dipsiz bir kuyu gibi kocaman bir boşluğu da andırabilir.

Gün gelir, o kum tanelerine ev sahipliği yapan ıssız çölde yaşamak; ve o çölde yaşamayı bir o kadar arzulamanıza rağmen o sıcaklıktan bunalıp kurtulmak için de dipsiz bir kuyu arar, o kuyuyu bulduğunuz zaman ise o dipsiz kuyunun içinde yaşamayı da öğrenirsiniz.

Hayat o kadar gariptir ki sizi bir mendil gibi bir kağıt gibi kolayca buruşturup atabilecekken yeri gelir sizi bir elmas gibi yerin onlarca kat altında ulaşılmaz da yapar.

Ama her şeyden önemlisi sizin ne olmak istediğinizdir. Sizin ne uğruna yaşamayı seçtiğiniz...

Barlas'ın göz bebekleri; üzerimde bir arabanın bir bedene çarpması gibi sert bir etki yaratırken ben ise o bakışları odak noktam halime getirememiş tam tersine yanındaki kişiyi algılamak için algılarımı kullanmaya yönelmiştim.

Yanında duran, uzun kırmızı elbisesi ile ve sarı saçlarıyla bebek gibi bir yüze sahip genç bir kız vardı. Dolgun ufak dudakları, yüzüne yakışacak şekilde yay gibi gür kaşları ve minicik burnuyla ortamdaki en gözde insan olabilecek potansiyeli ile adeta ortamı aydınlatan o beyaz ışığın altında pırıl pırıl parlıyordu.

Bembeyaz teni, sarı saçlarıyla o kadar uyumluydu ki bir beyaz papatyanın yaprakları ile sarı noktasıyla uyumu gibi bir güzellik bahşesiyordu.

Gözlerim, sanki bakışlarımı kendisi üzerine odaklamamı istiyor gibi bir sinyal alıyordu o kızdan. Çınar'ın bana seslendiğini bile o an ki etkimden zorlukla sıyrılıp fark edebilmiştim.

Çınar'ın hafifçe boğazını temizlediğini işittim. Ardından yapmacık bir gülümsemeyi dudaklarına hapsedip bana bakmadan konuşmaya başladı.

''Şimdi, benim küçük prensesim. Bu gece, burada, bu kareyi sonuna kadar sürdürmeliyiz ki Barlas Bey tatmin olsun.''

Ne için tatmin olmak zorundaydı ki? Bu organizasyon ne için hazırlanmıştı daha onu bile bilmiyordum. Ayrıca bizim şirketle bir alakası olmadığını, etrafta şirkete dair bir insan olmadığını görünce anlamıştım.

''Bu organizasyon ne için? Anladığım kadarıyla şirketle bir alakası yok gibi,'' diye cevap verdim Çınar'ın adımlarına eşlik ederken. Kolundan çıkmamış, bize ayırtılan masaya doğru ilerliyorduk.

''Barlas, bu organizasyona öncelik eden şirket sahiplerinden birisi. Bu organizasyon kimsesizler çocuklar için düzenleniyor ve tamamen gönüllü yapılan bir iş. Ülkenin çeşitli yerlerinden gelen konuklar var, gördüğün gibi. Organizasyonun teması ise 'mutlu kare' diye adlandırılan bir slogan. Gecenin sonunda ise ödülün sahibi açıklanacak.''

Ne yani? Barlas tamamen gönüllü bir şekilde, kimsesiz çocuklar için düzenlenen bir kampanyaya mı katılmıştı? Bu... bu çok anlamlıydı.

Masaya yaklaştığımızda Çınar; beyaz bir kumaşla tasarlanmış, bir kraliçenin saldalyesini andıran saldalyeyi çekip oturmam için nazik bir hareket gösterdi.

Çektiği sandalyeye elbisemi toparlayarak dik bir şekilde oturdum. Ortam gayet ciddi ve saygın insanlarla doluydu ve gecenin sonuna kadar ayak uydurmak kesinlikle zor olacak gibi görünüyordu.

Burun BurunaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin