Bölüm 27

5.6K 229 45
                                    

Önceki bölüme gelen yorumlar ve git gide artan beğeniler için teşekkür ederim. Sizleri uzun bir yazıyla boğmak istemiyorum bu yüzden satır arasında kalbinize dokunmak dileği ile usulca nefesinize doğru karışmak için buradan ayrılıyorum. Umarım güzel bir bölüm olmuştur ve beğenilerinizi benden hor görmezsiniz. Hepinize keyifli okumalar!

Not olarak bölümleri artık hızlandıracağım merak etmeyin! Sizler de isterseniz haftada iki gün ya da üç gün seçebilirsiniz ona göre belki o günlerde paylaşıp sizleri memnun edebilirim.

Bu bölümü güzel yorumlarını hikayemden eksik etmeyen (@dilek3039) ' a ithaf ediyorum. Güzel yorumlarını ve seni kocaman kucaklıyorum.


Aşk, avuçlarıma düşen nefesindi. İçime çektiğim, her mücadelemde bir can daha veren...

Hayatımın geri kalanında görmek istediğim manzara şuan tam olarak karşımda duruyordu.

Barlas, gözlerimin içine öyle hayran hayran bakıyordu ki tüm duygularım bu adamın gözbebeklerine daha da sıkı sıkıya sarılıyordu. Bir çocuğun annesine sarılması gibi bir şeydi bu. Buram buram şefkat kokuyordu sanki.

Hele, ellerinin kollarımda bıraktığı o muhteşem sıcaklık, cennetin en güzel köşesinde cehennemi yaşamak gibiydi. Teninin değdiği yer öylesine yanıyordu ki bu acıdan daha çok ona olan duygularımın üzerine yanan bir kibrit daha atıyordu.

Barlas, cennetteyken cehennemi arzulamak gibi bir kaosa neden olabilecek potansiyele sahipti. Kısacası o tek kelime ile varlığı ile varlığımın dengesini bozan tek insandı. Onun dudaklarından çıkan nefesi, benim ruhumun son nefesi olabilirdi.

Gözlerimi büyük bir hayranlıkla kırpıştırdıktan sonra Barlas'ın kollarının sıcaklığını unutmaya çalışarak, ''Daha açık konuşabilir misin?'' diye sordum.

Dünyayı kollarının arasına sığdırmak isteyen adam şuan beni öyle sıkı tutuyordu ki kollarının arasından sıyrılmak ve alamadığım o nefesi, ciğerlerimi dolduracak şekilde içime çekmek istiyordum. Yanan bir evin, dumanının ortasında kalmış gibi nefessizdim.

''Senin dilinde mi konuşmalıyım?'' diye sordu dudaklarıma daha da yaklaşarak. O benim aksime o kadar sakindi ki bu sakinliği bir katilin kanını bile dondurabilir ona örnek olabilirdi.

Pürüzsüz yüzünü git gide daha da yüzüme yaklaştırıyor, nefes almamı zorlaştırıyordu. Ciğerlerimle olan kavgalarım, onların gözlerinin içindeki büyüleyici çığlıkların altında birer birer kendini ölüme atıyordu. O kadar yakınımdaydı ki konuşmak çok zor olduğu için sadece hızlıca kafamı salladım. Saç diplerimin terlediğini, dizlerimin bağının çözüldüğünü hissedebiliyordum. Sanki ellerini kollarımın üzerinden çekse olduğum yere bayılacakmışım gibiydi.

''Öyleyse söyleyeyim, küçük kızım. Sana değer veriyorum. Kendi hür irademle, bir baskı altında olmadan, kimsenin etkisi altında kalmadan sana değer veriyorum hem de.''

Gözlerim içine attığı o duygulu son bakış kalbimi öyle yaraladı ki bir kurşun gibi yakıp geçti. Dudaklarının alnımdaki baskısını ise çok sonradan fark edebilmiştim. İçinde bulunduğum ortamdan kendine pay çıkarmış, sevgiye ve şefkate benim kadar muhtaç olan gözkapaklarım kendiliğinden kapanmış bu anın büyüsünün bozulmaması için ellerini açmış dua ediyordu.

O an Barlas'tan çok farklı cevaplar beklerken bir anda onun ağzından böyle bir şey duymak tam konuşacakken dilimi ısırmama neden oldu. Bir acı kısa sürede yüzümü işgal etse de fark ettirmeden hemen kendime gelip zorlukla idrak etmeye çalıştım. Gözlerimi usulca açıp, ciddi olup olmadığı konusunda ona inanmak ister gibi yüzüne bakmaya başladım. Sonunda ise dayanamayıp konuştum.

Burun BurunaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin