Bölüm 17

9.7K 428 22
                                    

Merhaba ruhu güzel okuyucularım. Bir bölüm ile bir kez daha merhaba, merhaba, merhabaa!

Bu bölümü yazarken çok yoruldum ve bildiğiniz gibi sınava çok az kaldı. Ve inanın başımda birkaç tane şey olduğu için odaklanıp ders çalışmam çok zor oluyor. Dinlendiğime, huzur bulduğuma inandığım tek yer ise burası. Yorumlarınız benim için büyük moral kaynağı bu yüzden sizlerden ricam bu bölümde uzun uzun yorumlar yapmanız. Gidişat hakkındaki düşüncelerinizi ve karakterler hakkında düşündüğünüz şeyleri merak ediyorum. Umarım keyifle okuyup, beğenirsiniz. İyi okumalar.

Küçük bir not: Bölümde yazım yanlışları olabilir, kusura bakmayın. Dalgınlığıma geliyor ve o an fark edemiyorum.  En kısa zamanda bölüm düzenlemeleri yapacağım. Onları yaparken elimden geldiğince düzelteceğime emin olabilirsiniz.

Son olarak sormak istediğiniz şeyleri yorum olarak bırakabilirsiniz; cevaplamaya çalışacağım. İsterseniz medyaya koyduğum parçayı dinleyerek okuyabilirsiniz.

''Benimle bu sahnede bir bütün olur musun?''

O an bir katil olmuştum. Zaman acelesi varmış gibi akıp giderken, ben; o zaman kavramının kafasına bir silah doğrultmuş acımadan öldürmüştüm.

Öyle acımasız davranmıştım ki kanın rengi bile benim gözbebeklerimdeki vahşeti boyayamıyordu.

Ben zamanı Barlas'ın bana yönelttiği soruyu sorduğu an öldürmüştüm.. Öldürmüştüm çünkü, cevap vermek benim için dünyada alıp verebileceğim en zor kararmış gibi çıkmıştı karşıma.

Beklenti ile gözbebeklerime odaklanan bu adamın gözlerine bırakmıştım kendimi. Gözbebeklerinin, o siyah dipsiz kuyunun içine atmıştım.

Küçük ama küçük olduğu kadar da sert adımlarla yanıma yaklaşırken; kirpiklerim sanki ağır çekime alınmış gibi yavaştı.

Hiçbir şey demeden gözlerini elime doğru indirdi. Sonra elini elime uzatacakken bir saniyeliğine benden izin istermiş gibi tekrar gözlerime odaklandı. Öyle... öyle derin bakıyordu ki içimdeki dalgalar organlarıma birer birer çarparak dizginlenmeye çalışıyordu.

Uzun ve tenimi ürpertecek derecede soğuk parmakları, parmaklarımın arasına doğru karışırken, tüm vücudumun ürperdiğini hissetttim. Avuç içi, avucuma değince elimi öyle sıkı tuttu ki sanki hiç bırakmayacakmış gibi tutmuştu.

''Benimle...'' dedi birkaç adım atıp aramızdaki mesafeyi kapatırken, ''Tam burada...'' birkaç adım daha attı ve mesafeyi tamamen kapattı. ''Bir bütün ol.''

Nefes alışverişim düzensizleşmeye başlamıştı. Sanki bastığım zeminden bana doğru yükselen bir alev vardı ve beni yutmak üzereydi.

İstiyordum... Evet demek, kabul etmek istiyordum. Hayatımda ilk kez kendimden emin bir şekilde anı yaşamak istiyordum. Kendimi şefkat ile sarılmış, korunmaya muhtaç değilmişim gibi hissediyordum.

Barlas, dudaklarını, bir kağıt inceliği kadar bıraktığı mesafede aralar iken evet diyecektim. Tam ağzımı açmış evet diyordum ki o sesi duydum...

O ses tüm isteklerimin üzerine yıkılan bir duvar gibi sert ve emin çıkmıştı. Gözlerim, bizim üzerimizde olan tüm yüzlerin arasından mesafeleri aşarak bulmuştu onu...

Hızlı adımlarıyla bana doğru geliyordu. Ben ise bana doğru yaklaşan bu adamın yüzünü hiçbir zaman unutmamıştım ve asla unutamazdım. O buradaydı...

Burun BurunaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin