Bölüm 34

4K 165 21
                                    

Merhaba arkadaşlar! Evet, yeni bölüm geldi. Fakat uzatma taraftarı değilim bu yüzden kısa keseceğim. Bölüm içinde yazım yanlışları olabilir, gördüğüm kadarıyla düzeltmeye çalıştım fakat bazen World kendi kendine yalan yanlışta olsa çevirebiliyor. Kısaca anlayış göstereceğinize eminim. Diğer yandan bir şey söylemek istiyorum. Şu zamana kadar sizden emeklerimin karşılığı olarak bir beğeni bir yorumdan başka bir şey istemedim; bu platformda yazan bütün kalemler gibi hakkım olarak. Beni ya da yorum peşinde değilim. Niyetim burada büyük bir kitleye bir emek sarf ediyorsam kendimi her açıdan geliştirmek için yoruma, düşüncelerinize ihtiyacım olduğunu belirtmektir. Bir beğeni ne kadar zor olabilir ki? İçinizden gelmiyorsa saygı duyarım fakat bunu beni ne kadar mutlu ettiğini de hatırlatmak istedim yalnızca. Umarım bölümü beğenir güzel yorumlarınızı eksik etmezsiniz. Hepinizi çok seviyorum küçük balıklarım!


*Bir yıldız daha el sallayarak ayrılırken gökyüzünden, çek umutlarına perdeleri.*

Acı paylaşılmaz, yaşanılır demişti uçurumun kenarındayken. O günü hafızamdan atmak hiçbir zaman mümkün olmamıştı. Ilık bir nefes gibi üflenmişti birer birer. Unutmak, hatırlatmaktan başka bir şey değildi. Alışmıştım, atlatmıştım; zor olsa da. Sonra zamanla aslında ne kadar büyük bir olaya tanık olduğumu anlamaya başladım.

Küçük bir kız çocuğunun yaşamaması gereken bir andı belki de fakat o gün orada olmamım bir nedeni olduğuna inanmıştım. O gün orada yaşadıklarımın, bir gün karşıma çıkan duvarlara, birer balyoz olacağını her zaman biliyordum.

Gözlerimi birbirine bastırarak dikkatlice ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordum. Simsiyah saçları ile rüzgara karşı gelirmişcesine orada duruyordu. Bir milimlik hareketi belki de aklından geçenlerin gerçekleşmesine neden olacaktı fakat kaskatı kesilmiş bir şekilde sadece duruyordu.

Etrafıma bakındım. Kimse yoktu. Annemle babamın arabanın başında olduklarını ve beni göremezlerse kızacaklarını biliyordum fakat o gün orada bulmuştum kendimi. Belki de kaderdi orada olmam, belki de bir tesadüf...

Yavaş adımlarla uçurumun kenarına ilerlerken aklımdan ne geçtiğini bilmiyordum. Diyorum ya, çocuk aklı... Sadece rüzgara karşı durmak istemiştim ya da o gün orada duran o kadının surat ifadesinin aldığı şekli.

Yanına yaklaştığımda hala hareketsiz bir şekilde ıslak gözleri ile tam karşıya bakıyordu. Hırçın deniz, kayalıkları altında parçalayarak geri çekilirken, dudaklarından firar eden hıçkırıklar denize düşüyor ve birer birer suyun altında kalıyordu.

Rüzgarın bedenimdeki dokunuşlarını hissedebiliyordum. Boğazımı yakan soğuğun, ellerimi tuttuğunu hissediyordum. Suratına buruk bir gülümseme ile baktığım kadının gözleri bir anlığına beni buldu. Gözyaşları yavaş yavaş dudaklarına doğru yol alırken burukça gülümsedi.

Çatallaşmış ve kısılmış sesiyle, ''Merhaba küçüğüm,'' dedi.

Bir cevap vermeli miydim? Ya da arkama bakmadan koşarak uzaklaşmalı mıydım? Kararsızlığım beni onun yüzüne bakmaya zorlarken olduğum yerde öylece dikilip şaşkın gözlerle onu izlemeye devam ettim.

İçimdeki garip his burada bazı şeylerin doğru gitmediğini haykırıyordu. Burada olmamalıydım, biliyordum fakat ayaklarım olduğum yere çivilenmişti sanki.

''Kimsen yok mu?'' diye sordu.

Ne garipti. Uçurumun kenarında gözü yaşlı bir kadının bir anlığına da olsa hayata dönüp küçük bir kız çocuğuna yaşayan bir insanın söyleyebileceği şeyleri fısıldamak.

Burun BurunaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin