Bölüm 33

3.9K 166 18
                                    

Yeni bölüm geldi! Bu bölümde artık yavaş yavaş gerçekleri gün yüzüne çıkarmaya karar verdim.  Bazı şeyler açıklığa kavuşmalı diye düşünüyorum fakat şunu da bilmenizi isterim ki kafanızda bir son kurmamanız çünkü bu satırlarımın arasında hiçbir kesinlik yok. Çok şaşıracağınız şeyler olabilir yani; hikaye hala devam ediyor. Fakat bu bölümde özellikle bol bol yorum bırakmanızı rica ediyorum çünkü epey vakit harcadım ve kafa yordum diyebilirim. Ve son olarak bu yolda benimle yürüdüğünüz her vakit sizleri çok güzel ve bir o kadarda bilinmeyen yollara sokmak istediğimi belirtmek isterim. Her şey yerine oturacak, her şeyi anlayacaksınız fakat zamanla... Şimdi kenara çekiliyorum ve sizleri bir başınıza bırakıyorum. Bölüm içinde olan yazım yanlışları varsa eğer şimdiden mazur görün elimden geldiğince düzeltmeye çalışıyorum fakat bazen göremediklerim hatta yorgunluktan yanlış düzelttiklerim bile oluyor. Her birini sonra okuyup gördüğüm kadarıyla düzenleyeceğim.

Ve bana kişisel hesaplarımdan ulaşmak isterseniz;

Instagram: bervinakt

Twitter: brv_akt

Keyifli okumalar, küçük balıklarım!

* Uçurumdan atlamak değil bizimkisi, uçurumun ta' kendisi olmak.*

Kirpiklerimdeki ağırlığı hissedebiliyordum.

Kirpiklerimdeki acı çok fazlaydı. O kadar fazlaydı ki gözlerimi kapatmam bile canımın yanmasına yetiyordu. Günlerdir ne düzgünce yemek yiyebilmiş ne de güzel bir uykunun kollarına kendimi atabilmiştim; olmuyordu. İçimdeki sıkıntı, yaşadığım hayatın beni sürüklediği yollar, ve hissettiklerimin yarattığı o ağırlığı kaldıramayacak güçte olan bedenim; dayanamıyordu. Yaşıyordum ama nasıl? Bir ölü gibi. Nereye kadar böyle gideceğini düşündüm. Bilmiyordum, gerçekten hiçbir şeyi doğru dürüst kestiremiyordum.

Ellerimi dudaklarıma götürdüm. O kadar soğuktu ki, ellerimi ısıtmak için avuç içlerime nefes veriyor, ellerimi birbirine sürtüyordum. Soğuktan kızaran ellerim, hareket edemeyecek kadar donmuş vaziyetteydi. Üzerimdeki ince cekete iyice sarıldım. Ve gömülebildiğim kadar montun içine gömülmeye çalışarak Barlas'ı beklemeye başladım.

Barlas.

Bir kelime bile, bu soğukta, kanımı ısıtmaya yetiyordu. Soğuğun etkisiyle buz tutmuş vücudumun aksine, alev alev yanan dudağıma gitti elim.

Dudağımdaki o sıcaklık hala oradaydı; benimleydi.

Sanki oraya ölüm sessizliği ile yaklaşmış ve bir mezar taşı soğukluğuna bürünüp sinmişti. Kendini oraya bir daha asla silinmemek üzere hapsetmiş, orada kalıp defalarca nefes vermek üzere yeminler etmiş gibiydi.

O sıcaklığın varlığı o kadar güzeldi ki,cehennem olsa kuşkusuz, saklanırdım bir köşesine.

Düşüncelerim aklımda ordan oraya savrulurken çevreme göz atmaktan da kendimi alıkoyamadım. Barlas, epey bir vakittir ortalarda görünmüyordu. Ama kokusu hala burnumun ucundaydı. Lanet olsun ki yaşadığım o anın etkisinden bir türlü sıyrılıp, gerçek dünyaya gözlerimi açamıyordum. Hayır, açmak istemiyordum. Ama merakımda beni içten içe kemirmiyor değildi.

Nereye kaybolduğu hakkında fikrim bile yoktu. O anın yaşanmasından sonra bir şey söylemeden arabanın kapısını açıp aşağı inmişti. O bir şey söylemese de onu takip etmem gerektiğini düşünüp bende arkasından inmiştim arabadan. Ve uzun bir süredir kimsenin olmadığı bu yol üzerinde Barlas'ı bekliyordum. Korkmuyor değildim fakat Barlas'ın şuan buralarda bir yerde olduğunu bile bilmek istemsizce içimdeki korkuyu öyle şiddetli bir şekilde kovuyordu ki, korkularım birer birer kaçıyordu benden.

Burun BurunaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin