Bölüm 31

5.6K 197 49
                                    

Yeni bölüm uzun zamandır gelmiyordu fakat sizlere uzun bir bölüm yazmaya çalışarak bunu telafi etmeye çalıştım. Sebeplerine gelecek olursam bildiğiniz üzere bu sene üniversite sınavına girdim fakat tercih yapmayan biri olarak şuan burada size bu satırları yazıyorum. Peki ne mi olacak? İnanın bir fikrim yok fakat yaptığım şeyden pişman değilim. Biraz zor günler geçiriyorum. Benimle alakalı olmayan sebeplerden ötürü yeni bölümü yayınlamak ve hikayelerimi düzenlemeye almak gecikti diyebilirim. Onları da en kısa sürede halletmeye çalışacağım. Ayrıca uzun zamandır İstanbul'da değildim yani şehir dışına çıktığım için internete girme şansım da olmadı. Umarım anlayış gösterir bu bölüme uzunca görüşlerinizi bildirirsiniz. Keyifli okumalar.

Gözyaşlarım, yerde oluşturduğu silik bir manzara ile birlikte benimleydi.

Silik manzaranın içerisinde ben vardım.

Bana dair birçok manzaranın olduğu, sırtımı yasladığım duvarlar, yüzümü koyduğum soğuk zemin sanki hepsi oradaydı.

Gözyaşlarım da oradaydı. Beni arıyordu. Beni izliyor, beni istiyordu.

Benim gibi silik olan hayatımda, bir o kadar silik olan ruhuma hızlıca tırmanıyor; gözyaşlarım, içimde binlerce hatta onlarca oyuk açıyordu. Açıyordu çünkü ben ne kadar ağlarsam ağlayayım; hiç bir acım hafiflemiyor, akan gözyaşlarım kadar, o oyuklara acı birikiyordu.

Gözyaşlarım; yeni bir oyuk açmak için, kendime çektiğim ayak uçlarıma doğru yavaş yavaş düşerken yanımdaki hareketliliği hissetmeme az da olsa mani olmuştu.

Yanaklarımdaki sıcak ıslaklığın ruhuma hiçbir faydası yoktu. Buz gibi bir ruha sahiptim. Öyle donmuş, öyle buz kaplamış gibi hissediyordum ki kendimi; beni kendime getirebilecek tek kişinin sıcaklığı Barlas'tı. Sıcaklığını, ellerindeki o ısıyı bacağımın üzerinde hissetmemle birlikte yaşlı gözlerimle ona doğru döndüm. Sırtımı dayadığım duvarın, sırtını dayayabileceği asıl bir duvarın olması buruk bir şekilde burnumu çekmeme neden olmuştu.

Gözyaşlarımı elimin tersiyle silerken, ''Burasın,'' diye konuştum çatallaşmış sesimle.

Gözlerindeki sıcaklık git gide ruhuma ulaşırken bir elini saçlarıma doğru uzattı ve önüme düşen bir parça tutamı kulağımın arkasına doğru itip katettiği yolları geri dönerek gözyaşlarımı da elinin tersiyle kovdu. Gözyaşlarımı silen sıcak parmakları yüzümde öylece dururken istemsizce bir damla gözyaşı daha aktı gözlerimden.

''Yaptığım hareket hoşuna gittiği için ağlıyorsun değil mi?'' diye sordu aynı hareketi yinelerken. Parmakları bir kez daha gözyaşlarımı kovarken bir yandan da dikkatlice akan gözyaşlarımı izliyordu. Gözlerim, beni inceleyen gözlerinin üzerindeyken, ''Bunu ağlamadığın zamanlarda da yapabilirim küçük balık. Yeter ki ağlama,'' diye uyardı.

''Buradasın. İyisin.''

Ona karşı olan endişemi gizleyemeyerek konuştum. Oturduğum yerde kendimi dikleştirirken, yanağımdaki eli hava da kalmıştı. Gözlerinde anlam veremediği bir ifade ile bana bakıyordu.

''İyisin,'' diye yineledim.

O iyiydi. Ona zarar gelecek düşüncesi bile beni benden almıştı.

Gözlerinin içindeki o boş ifade, ona karşı olan sevgimi öyle çok tetikliyordu ki durmak bilmeyen gözyaşlarım akarken ona karşı ilk kez bir cesaret edindim. Kollarımla, bana ifadesizce bakan adama kocaman sarıldım. Kollarım boynunda birbirine sıkıca kenetlenirken Barlas'ın yüzünü göremediğim için mutluydum. Yaşadığım acıyla yüklü utangaçlığı ona yansıtacak bir halde değilken şuan ihtiyacım olan tek şeyi gerçekleştiriyordum.

Burun BurunaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin