Bölüm 19

9.4K 390 19
                                    

Yeni bölüm, yeni bölüm, yeni bölüm!

Siz okurken, ben yazarken mutluyum anlayacağınız. Umarım bu bölüm tüm beklentilerinizi bir nebzede olsa karşılar. Çünkü geçen bölümde Barlas yoktu ve bundan sonraki bölümde de çok güzel şeyler bizi bekliyor; emin olabilirsiniz. Yorumlarınızı merakla bekliyor olacağım.

Bu arada isterseniz her zaman ki gibi bölümü önerdiğim parça ile okuyabilirsiniz.

Bu arada bölüm ithafını unutmuşum. Hemen ekleyeyim. Bu bölümü beni gülümseten ve içten yorumlarından ötürü ( @bellany )' e ithaf ediyorum. Bir kez daha teşekkürler. Kocaman öpüldün!

 


İki göğüsün altında, kaburgaların arasında, damarlarla donatılmış, kanla beslenen o organ; kalp.

Kulağımın içinde ritmik bir şekilde kan pompalayan o organın eşsiz sesi beni sanki kollarımdan kaldırmış dansa davet ediyordu. O ses... o ses sanki enseme yavaş yavaş üflüyordu ve içimi kıpır kıpır ediyordu. Burnuma dolan o koku ise sanki cennetin en güzel ağacında yetişen bir meyvenin kokusuydu. O meyve ise içimdeki tüm duygulara aç ruhumu kendisi ile doyurabilecek güce sahipti.

Susuyordum. O meyveden damlayabilecek her bir damlaya günü geliyor o kadar susuyordum ki içimdeki kendini bilmez kızı yeri gelince susturmak, kontrol altına almak çok zor oluyordu. Çok açık sözlü bir insandım belki de bilemiyorum ama günlerden yine o kendini bilmek bilmeyen  kızı susturamadığım günlerden biriydi.

Barlas'ın uzun, damarları belirgin, sıcak kolları arasındayken ağzımdan kaçan soruyla bir anlığına utandım. Yaklaşık iki üç dakikadır, beni kollarının arasına aldığı andan itibaren sadece öylece konuşmadan duruyorduk. Gerçi konuşmak bile istemiyordum. Konuşmak için ağzımı aralamıştım ki sanki ağzım aralanınca Barlas'ın burnumdan içeri yavaşça sızan kokusu geri adım atmıştı. Sırf o koku burnumun ucundan yok olmasın, burnumu gizlice  terk etmesin diye konuşmaktan vazgeçip  kolları arasına kaybolurcasına gömüldüm. Onun yanında küçüktüm. Evet; fiziksel olarak, boyuna göre, kilosuna göre minicik bir şeydim ve bu onun beni kolları arasına alıp sarmalamasını kolaylaştırıyordu. Ama her ne kadar bu benim isteğim ile birkaç dakika sürse de sessizliği yine dayanamayıp bozan ben olmuştum.

''Neden yapıyorsun?'' diye sormuştum. İçimden geçen bu soruyu, vereceği cevabı hiç düşünmeden fırlatmıştım ona doğru. O ise kafasını çenemden kaldırmadan ve duruşunu bozmadan cevaplamıştı. ''Ne yapıyorum?''

Ne yaptığı hakkında fikri yok gibiydi ama bu her ne kadar böyle görünse de bende bıraktığı etkileri göremeyecek kadar da aptal değildi. Farkındaydı. Kolları arasında kendimi iyi hissettiğimi biliyordu.

''Neden ben kötüyken yapıyorsun? Bana karşı olan duvarlarını neden ben kötüyken indiriyorsun? Neden o ilk gün ki soğuk tavırlarınla yaklaşmıyorsun bana?''

O ise sadece susmakla yetindi. Karanlık havada, karanlığın esiri olmuş o karanlık gözleriyle bana baktı sadece. Gözlerinden içime doğru akan o sıcaklığı benden esirgemedi. Ama daha sonra gözleri gözlerimden kayıp elime gitti. Gözlerini takip edip, gözlerinin üzerinde olduğu elime bakınca elimin titrediğini fark ettim. Halbuki elime bakmasaydım titrediğini bile hissetmiyordum. Çattığı kaşları ile yavaşça yerinde kıpırdadı. Beni daha çok sararak yerden kalktı. Bir an beni bırakacak sansam da bırakmadı. Yavaş adımlarla oda olduğunu tahmin ettiğim yere ilerlemeye başladı. Karanlık koridorda attığı her adım sanki duvarları bile korkutuyordu. Gözlerim uyuşmuş, bedenim ise yorgun düşmüştü. Hem de çok fazla... 

Burun BurunaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin