Bölüm 41

3.1K 91 1
                                    

Duyuruyu bu bölümden sonra hemen paylaşmaya çalışacağım. Lütfen bölümden sonra duyuruyu bekleyin ve mutlaka okuyun.

Ayrıca önerdiğim şarkıyı bu yani (41.bölüm) ve bundan sonraki yani (42.bölüm) için dinleyebilirsiniz. Keyifli okumalar.

Beyaz, mücevher kadar parlak ışık, parlak zeminin her bir köşesini ziyaret ederek, ortada yerini bulduğunda gözlerim; sahnede kuğuyu andıran, ince belli, narin, kızıl saçlı kızın üzerindeydi. İnce, uzun parmaklı elini, elleri kadar ince olan beline koyup, bacağını usulca kırıp diğer ayağının dizkapağına koyarken her bir hareketi gözlerimi kamaştırıyordu. Olduğu yerde yavaş adımlarla, ritmik bir şekilde süzülürken, bembeyaz teni, beyaz ışığın altında, herkesin sahip olmak için canını verebileceği bir yakut taşı gibi parlıyordu.

Saçlarını savuruşu, dolgun dudaklarını yavaşça aralayıp fark ettirmeden, arkada çalan şarkıyı mırıldanması beni git gide içine hapsediyordu. Annemin varlığını yanımda hissediyordum. Sessizce kafamı çevirip anneme baktım. O da salondaki insanlar gibi pür dikkat sahneye odaklanmış, kuğu gibi süzülen kızıl kızı izliyordu. Bakışlarım tekrar sahneye kayarken, tuvalete gitmem gerektiğini hissettim. Kendimi bu manzaran alıkoymak istemiyordum fakat lavaboya gitmezsem daha fazla dayanabileceğimi de sanmıyordum. Yavaşça yerimden doğruldum ve izleyicilerin önünden kısık bir ses tonuyla özür dileyerek geçtim.

Kendimi sahnenin kapısından çıkarken bulduğumda, ciğerlerime dolan temiz havanında ne denli beni rahatlattığının farkına varmıştım. Lavaboya doğru ilerlerken aklım hala sahnedeki kızdaydı. Annem lise hayatımın monotonluğuna katlanamamış ve bu geceki gösteri için iki bilet aldığını söyleyip beni okuldan almıştı. Tam bir buçuk saat olmuştu gösteri başlayalı fakat garip bir şekilde sıkıldığımda söylenemezdi. Lavaboya doğru ilerlerken gözüme beyaz taşlarla süslenmiş bir kapı çarpmıştı. Bu kapının ardından ne olduğu hakkında bir fikrim yoktu ama bu kapı bana yine o sahnedeki kızı hatırlatmıştı. Etrafıma bakındım. Görünürde kimse yoktu. Boylu boyunca uzanmış bir koridorda yalnızca ben vardım.

Ne kaybederdim ki? Hedefim lavabo olmaktan çıkmış, önümde duran devasa güzellikteki kapının ardında ne varsa o olmuştu. Kapı kolunu yavaşça kavradım ve içeriyi kolaçan ettim. Kimsecikler yoktu. Bir hızla içeri girdim ve kapıyı ardımdan yavaşça kapattım. Devasa bir aynanın önünde, birden fazla çeşit çeşit makyaj malzemeleri, tokalar; köşede duran kabinin önünde yere saçılmış elbiseler. Duvarda birbirinden farklı tablolar ve arkada kısık bir tonla çalan sahnedeki müziği andıran bir ses...

Burası kulis olabilir miydi? Etrafımda dikkatimi çeken o kadar çok şey vardı ki, gözbebeklerimin büyüdüğüne emindim. Her şeyi büyük bir hayranlıkla izliyordum ta ki kapının ardından ses gelene kadar.

Kalp atışlarım git gide hızlanırken ne yapacağımı bilmiyordum. Buraya girmemin uygun olmadığının farkında olduğumdan korkum tüm bedenime yayılmıştı bile. O sıra hatırladığım kabinin içerisine girip elimi ağzıma bastırdım. Kapı çarparak açıldığında hala ne olduğunun farkında bile değildim.

Kabinin kapısını tam kapatamadığımdan, aralık kalan yerden yarım yamalak olanları görebiliyordum. Saçları tepeden bağlı, sakallı bir adam yüzünü göremediğim bir kadına sarılıyor, öpüyordu. Her şey o kadar ani gelişmişti ki ne olduğunu bile idrak edememiştim. Adam, üzerindeki salaş kazağı bir çırpıda çıkarıp yere fırlatırken hala kadının yüzünü göremiyordum. Burada öylece kalakalmıştım. Kadının, üzerindeki hırkası yere düşerken; adam, yavaş hareketlerle kadının boğazındaki fuları çözdüğü gibi onu da yere fırlattı. Kadının gür kıvırcık saçları beline kadar geldiği için, lastik saçlarını zar zor tutuyordu. Kadın bir hamleyle tokasını çıkarırken kendisini adama daha da bastırdı. Aralarındaki şehvet dolu manzara ne kadar hoşuma gitmese de gözlerimi bir an olsun ayıramıyordum. Ne yapacağımı bilmiyordum. İşin nereye gittiği hakkında bir fikrim de yoktu.

Burun BurunaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin