Bölüm 25

5.9K 241 19
                                    

Sınavlarımın iki tanesini atlattım ve son bir tane sınavım kaldı. Artık yavaş yavaş bölümler sıklaşabilir, tabii bu sizlerin güzel yorumları ve beğenilerine kalmış durumda. Aynı zamanda hasta olduğum için bu kadar oldu ama kısa sürede telafi ederim hiç merak etmeyin. Çok fazla bekletmek istediğim için sizleri yalnız bırakıyorum ve gidiyorum. Keyifli okumalar.

Canın acır. Öyle çok acır ki yüreğin, tam göğüs kafesinin altında döker gözyaşlarını kalp.

Öyle derin öyle gerçekçidir ki hissettirdikleri; ne sırt çevirebilirsin ne de kollarını açabilecek cesarete sahipsindir.

Bazen yalnızca tüm iliklerine, tüm benliğine kadar yaşamaya mahkumsundur tüm acılarını bazense bir umut ışığının altında duruyorsundur. Ama her şeyden önce acıyı sadece sen yaşıyorsundur. Paylaşamadan, anlatamadan yalnızca sen...

Ben de yalnız yaşayanlardandım. Acıyı, en uç noktasına kadar hissedebiliyordum.

Kelimeler öyle sivri, öyle can yakıcı bir şekilde yuvarlanıp batıyordu ki dilimin ucuna; ne konuşmak istiyordum ne de haykırmak... Gücüm yoktu. O kadar çok haykırmıştım ki kayıplarıma, bugün burada günden güne ne denli güçsüzleştiğimi anlamıştım.

İdrak ettiğim şeylerin yanında öyle bir acı daha vardı ki beni benden alıp, oradan oraya fırlatıyordu. İniltilerim git gide yavaşlamıştı fakat öyle bir boşluğun içerisindeydim ki, ruhum çırılçıplak bir şekilde duruyordu sanki. Kanlar ve karanlığın içinde...

Gözlerimi açmaya cesaretim yoktu. O yankılanan ses, o kulaklarıma sinen ses beni burada bir korkaktan başka bir şey yapmıyordu. Benimle birlikte akan gözyaşlarımın da ne kadar korkak olduğunu söyledim kendime. Korkaktılar çünkü doya doya akamıyorlardı. Tükenmiş, kaybolmuş gibi içime akıyorlar ama onca akmalarına rağmen içimdeki ateşi de bir türlü söndüremiyorlardı.

Çok istedim... Gözlerimi açmak, önümdeki manzaraya bakmak çok istedim ama yapamıyordum. Gözlerimi açmaya çalıştığım her vakit bir başka korku yayılıyordu göğsüme. Ayrıca gözkapaklarım birbirine öyle sıkı kenetlenmişti ki başarmak mümkün değildi. Sanki gözlerimi açsam bir daha asla kapamayacaktım. Gözlerimin üzerinde bir katliam vardı. O katliama yakından tanık olan kişi ise bendim. Acıyı gözkapaklarımda hissedebildiğim gibi birbirine kenetlenmiş çenemde de hissedebiliyordum. Gözlerimi açmaya cesaretim yoktu fakat en azından bir şeyler söylemem belki de mırıldanmam gerektiğini biliyordum.

Zaman o kadar yavaştı ki yeni doğmuş bir çocuk bile yaşadığım bu şeyi bana anlatabilecek dile gelebilirdi.

Zorlukla, ''Menderes...'' diye mırıldandım.

Ellerim, sadece kulaklarıma baskı uygulamakla yükümlüydü. Kıpırdamıyordum fakat vücudumun titremesi gözle görülecek kadar fazlaydı.

Ruhumu çekiyorlardı. Ruhumu kaybediyordum sanki. İçimde, yeri yavaş yavaş belli olmaya başlayan bir çukur oluşuyordu ve içimdeki bu korku git gide daha çok oturuyordu oraya. O ağırlığı hissettiğim içinde kendimden nefret ediyordum bir yandan.

Menderes'in adını mırıldanışım rutubet kokan duvarlara çarparak yankı yapıp kesilmişti.

Hıçkırık sesimden ve göğsümden çıkacakmış gibi atan kalbimin sesinden başka bir gürültü yoktu.

Ta ki tüm algılarımın bir anlığına boşluğundan sıyrılana kadar.

Omuzlarımdaki eller ile gözlerimi istemsizce açtım. Gözlerimdeki yaşlar her ne kadar görmemi zorlaştırsa da ayırt edebiliyordum. Beni, omuzlarımdan tutup sarsan Barlas gözlerimin git gide büyümesine neden olmuştu.

Burun BurunaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin