Bölüm 21

9K 368 81
                                    

Artık cumartesi günleri yeni bölümlerle sizlerleyim! Umarım bu bölüm güzel mi güzel bir bölüm olmuştur. Fark ettiğiniz üzere biraz durulma zamanları olacak ve ardından bir kaos ile geri döneceğim. Şimdilik Menderes ve Hakan gündemde değil ama sizleri Okan ile tanıştırmak isterim. Bu bölümde uzun düşüncelerinizi cidden merakla bekliyorum. Yazım yanlışları varsa affınıza sığınarak kusura bakmayın diyorum. Elimden geldiğince dikkat etmeye çalışıyorum, biliyorsunuz...

Bu arada multimedyada Barlas var. Bana birkaç kişi Barlas'ın adını sormuştu onu da paylaşayım hemen. Barlas'ın yani benim eşsiz büyük adamımın adı: Corentin Huard.

Son olarak hepinize keyifli okumalar.

Bu bölümü de hikaye başından beri okuduğu ve güzel yorumlarda bulunduğu için ( @hamiden) ' e ithaf ediyorum. Yorum için teşekkürler.

Herkese keyifli okumalar.

Gülümsemesi git gide yüzünde büyürken ben doğru görüp görmediğime emin olmaya çalışır gibi gözlerimi art arda kırpıştırdıktan sonra tekrar baktım.

Yanılmıyordum, Okan tam karşımda duruyordu. Senelerdir görmediğim üniversiteden arkadaşım canlı kanlı karşımda duruyordu.

Üzerindeki ceket ile oldukça yakışıklı duruyordu. Onu böyle görünce aklıma üniversite yıllarındaki halleri geldi.

Aramızdaki engeli aşıp yanımıza ulaşan bu çocuğa karşı koyamadım. Beni kolları arasına alırken gerçekten o inanamıyordum. İnanamıyordum çünkü çok uzun zaman olmuştu yollarımız kopalı. Burcu, burada olsaydı büyük ihtimalle benim aksime sevinç çığlıkları atardı.

''Sensin değil mi?'' derken yavaşça kollarını gevşetti. Gözlerimin içine bakarak sormuştu bu soruyu. O da benim gibi inanamıyor olsa gerekti.

''Benim,'' dedim yüzümde kocaman bir gülümseme ile.

Yüzüme birkaç dakika boş boş baksa da ardından bir kez daha sarıldı. Kolları, bedenimi sarmalarken aynı zamanda, ''Nerelerdeydin?'' diye sordu.

Kolları arasından usulca çıkarken, ''Hala ölmedim,'' dedim alaya vurarak. O da benim gibi bu söylediğime gülerek tepki vermişti.

''Salak kız,'' dedi eliyle saçlarımı karıştırırken. ''Hala aynısın belli. Hala o sümüklü kızsın.''

Okan'ın bana sümüklü diye hitap etmesi üzerine dehşete düşmüş bir ifade ile karşılık verdim. Hadi ama... Kaç sene olmuştu, bana hala sümüklü demeyecekti değil mi?

Çattığım kaşlarımla ellerimi önümde bağladım ve yüzümü buruşturdum. ''Ben sümüklü değilim,'' dedim.

Karşısında bir çocuk gibi surat asıyordum. Okan ise bunu çok komik bulmuş gibi bir kahkaha attı. O kadar sesli gülmüştü ki bir anlığına da olsa telaşla etrafıma bakındım. Şirketin ortasında tüm herkesin dedikodu malzemesi bizdik haliyle.

Okan'da benim düşündüklerimi sezmiş olacak ki kolumdan tutup, ''Gel hadi bir şeyler içelim,'' diye beni şirketin arka kapısına doğru sürükledi. Şirketin arka kapısından çıkınca büyük bir otopark görüşe giriyordu. Otopark bir yana güzel olan ilerideki ağaçların arasındaki banklardı. Okan, banka oturmamı söyleyip kahve akmaya gideceğini söyleyince ben de gözüme çarpan en güzel yere oturdum.

Kendimi bugün çok mu iyi hissediyordum ne? Okan'ı görmem beni o kadar mutlu etmişti ki insanın kötü de olsa geçmişine ait birkaç şeye sahip olması tarif edilemez bir duyguydu.

Kopardığım bir yaprak parçasını elimde küçük küçük parçalara ayırırken bir yandan da hala üzerimden atamadığım o şokun etkisiyle girip çıkıp mutlu oluyordum. Gerçi, Okan'ın hala Menderes ile görüşüp görüşmediğini bilmesem de Okan, Menderes gibi değildi. Tam tersine üniversite yıllarında Burcu, ben, Okan ve Menderes neredeyse hep birlikteydik. Okan ile Menderes; Burcu ile benim okuduğum kampüsten farklı kampüste olsalar bile bu bizim dostluğumuzun arasına hiçbir zaman girmemişti. Tam tersine daha da eğlenceli olmuştu. Farklı insanlarla tanışmak, birbirimizin ödevlerine yardım etmek hatta ve hatta gizli gizli birbirimizin derslerine girip dalga geçtiğimiz bile oluyordu.

Burun BurunaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin