Bölüm 1

36.1K 1K 339
                                    

Arkadaşlar bu benim yeni hikayem. Umarım hikayemi beğenirsiniz. Lütfen bu süreçte beğenilerinizi ve yorumlarını benden eksik etmeyin. Umarım güzel bir giriş yapmışımdır.

Ve son olarak; benim yürüdüğüm bu yolda bana eşlik etmek için bu yola sapan güzel insanlar, buraya bir tarih atsa güzel olmaz mı?
Herkese keyifli okumalar.

(Bu hikaye 2015 yılında yazılmaya başlanmış yaklaşık bir sene aranın ardından tekrar yazılmaya devam edilmiştir. Bu sebeple ilk bölümler geçiş bölümleri olup üzerinde  çok durulamamıştır. 2016 Haziran ayından sonra tüm bölümler düzenlenmek için gözden geçirilecektir. Ve son olarak ilk bölümlere aldanmayıp okuyan herkese benim dünyama ayak bastığını için teşekkür ediyor, satırlarımın ruhlarını titretmesi dileği ile buradan ayrılıyorum.)

BÖLÜM 1

Ağzıma son kek parçasını da sıkıştırdıktan hemen sonra kendi adımı duymamla oturduğum yerden sıçradım.

''Koş Çisil, koş!''

Duyduğum haykırış ile yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu anladığım an gözüm büyük bir gürültü ile açılan kapıya kaydı. Onlardı, peşimdeki adamlar!

Hiç düşünmeden hızlıca arka kapıya doğru koştum. Soluksuz bir şekilde arka kapıya ulaşır ulaşmaz, kapıyı çarpacak şekilde hızlıca açıp en kısa sürede sağımı ve solumu taradım.

Hayatta kalma kuralı 1: Başın cidden beladaysa koşabildiğin kadar koş!

Başım ciddi anlamda beladaydı. Ne yapacağımı bilemez bir şekilde arka kapının çıkışında kalakalmıştım. Rüzgar saçlarımı ezip geçerken arkamdaki ayak sesleri daha da yaklaştı.

O an hangi sokağa girdim, kimlere çarptım, kaç tane küfür yedim bilmiyorum. Kimseye aldırmadan var gücümle koştum.

Koştum, koştum, koştum...

Bir sokağa sapıp nefes almaya ihtiyacım vardı. Gözümle bir sokağı kestirdim ve sokağa girer girmez elimi duvara yaslayarak derin derin nefes aldım. Ama bu dinlenme olayı da uzun sürmedi.

''Orada hemen yakala!''

Arkamdaki adamın gür sesi kulaklarıma hücum ederken tekrar koşmaya başladım.

Bu koşuşturmanın biteceği yoktu. Bir şeyler yapmalıydım. Hem koşuyor hem de düşünmeye çalışıyordum. Yolun sonundan sağdaki sokağa sapar sapmaz belediyenin çöp kutusu gözüme çarptı. Cidden bu mide bulandırıcı şeyi yapamazdım değil mi?

Bir süre kendime üzüldüm. Sonra çaresiz olduğum ve arkamdaki iki cüsseli adamın aramızdaki mesafeyi kapattığını, her an beni yakalayacakları ihtimalini aklıma getirince küçük bir titreme vücudumu sardı.Ya ölecektim ya da cidden bu çöp dolu havasız yerde saklanacaktım. Başka mantıklı seçenek bulamadım ve belediyenin çöp kutusuna girmek için adeta kedilerle bir yarışa girdim.

Aniden cırlayan kediler çöp kutusundan çıkarken ben; olabildiğinde sakin olmaya ve pisliğin içine gömülmeye çalıştım.

Bir de üstüne çöp kutusunun kapağını kapatmayı unuttuğum o son anda kapağı da üstüme kapattım.

İki adamın elinde çeşitli işkencelerle ölmektense bu çöp kokan yerde nefessizlikten ölmek daha cazipti.

Üstüme yapışan vıcık vıcık şeyleri düşünmemeye çalıştım. Cidden harika!

İçinde bulunduğum havasız ve iğrenç ortamda tek yapabileceğim şey arkamdaki adamların gitmesini beklemekti.

Bir süre sonra yaklaşan ayak seslerini duyunca nefesimi iyice yavaş solumaya başladım. Gerçi burada nefes solumak bile bir eziyetti.

Kendi kendime küfür ederken adamın sesi dışarıdan gök gürlemesi gibi çıktı.

''Sen şuradan git, ben buradan gideceğim. Hava kararacak, o kızı hemen bulmalıyız. Anladın mı? Hızlı ol! ''

Bir süre daha bekledim. Sonra gittiklerinden emin olduğum an derin bir nefes verdim ve kafamı geriye yasladım. O an kafama yapışan iğrenç şeyle dehşete düştüm.

Hala çöp kutusunun içindeydim!

Olduğum yerde zar zor doğrulmaya çalıştım. Ellerimle kapağı açacaktım ki birisi benden önce davrandı.

Kafamı yukarı doğru kaldırmamla elinde beyaz bir çöp poşeti tutan, Allah'ın boş gününde yarattığı ayrıca tüm mankenlere taş çıkartabilecek kadar yakışıklı bir çocukla burun buruna geldim.

Çöp kutusunun içinden yukarı bakmaya devam ederken çocuğun elinin havada kaldığını görünce bir an kendimi tutamadım, komikti.

Kendimi daha ne kadar rezil edebilirdim?

Aniden var gücümle çöp kutusundan çıkmaya çalıştım, o sıra gözüm hala bana tiksinerek bakan çocuktaydı.

Ben çöp kutusundan çıkarken ne kadar pis ve iğrenç koktuğumu hatırlayınca fazlasıyla utandım. Bu şartlar altında böyle bir çocukla karşılaşmam evrene küfür etmem için değildi de neydi yani?

Bir eliyle poşeti tutmaya devam ederken diğer elini burnunun önünde sağa sola salladı. Ardından da eliyle burnunu kapattıktan sonra birkaç adım daha geriye gitti.

O tiksinerek bana bakarken ben tam aksine büyük bir hayranlıkla onu süzüyordum. Cidden çok yakışıklıydı. Kahverengi saçları ve saçlarından daha açık bir kahverengi tonunda gözleri vardı. Yüz hatları çok erkeksiydi. Gri bir eşofman altıyla ve siyah tişörtle bile bu kadar yakışıklıysa, takım elbiseler içinde düşünemedim. Ölümcül olabilirdi.

Ama üzücü olan şuydu ki neden böyle bir atmosferde böyle bir çocukla burun buruna gelmek zorundaydım?

Hayır, elbise giysem üstüne makyaj yapıp dışarı çıksam asla ama asla karşıma çıkmazdı. Neden mi? Evrenin acımasız kuralı!

Aramızda geçen garip ortam iyice garipleşirken bir şeyler söylemem, belki en azından bu havanın dağılmasına yardımcı olabilirdi. Ama konuşamadım. Adeta büyülenmiş gibi olduğum yerde kalakalmıştım.

O da bunu anlamış olacak ki kendisi kadar güzel ses tonu ile konuştu.

''Sen de kimsin? Çöp kutusunun içinde ne işin var?'' eliyle çöp kutusunu gösterdi ve bana döndü. O sırada ellerindeki dövmeler en az kendisi kadar dikkatimi çekti. Oldukça şaşırmış ve tiksinmiş bir şekilde bana bakıyordu. Haklı tabii hangi kız çöp kutusundan aniden önüne atlardı ki? Kendimi bir an kedi gibi hissettim. Çöp atacağım sırada aniden çöpten fırlayan kediler gibi... Ama ben bir kedi değildim, bir kızdım! Ve 'büyük ihtimalle' değil 'kesinlikle' çöp kutusunun içinden bu çocuğun önüne fırlayan ilk kız bendim. Ne güzel!

Cevap bekleyen gözlerle bana baktığında hayatımın daha ne kadar kötüye gidebileceğini düşündüm.

''Nerede lan bu kız! Bir sokak kaldı. Yürü bakalım.''

Sokağın başından gelen sesle aniden kafamı sokağın başına çevirdim. Geliyorlardı! Çocuk bana anlamamış gözlerle bakarken, onunda sesleri duyduğuna emindim.

O an diyebildiğim tek şey, ''Lütfen, lütfen beni sakla!''oldu.

Çocuk bana hala ne olduğunu anlamamış gözlerle bakarken sesim daha yüksek çıktı.

''Yardım et diyorum. Sakla beni. Hemen!''

Bir an kafasına oklava ile vurulmuş gibi kendine geldi ve elindeki çöpü fırlattığı gibi bileğimden yakalayıp beni hemen çıktığını tahmin ettiğim apartmana soktu. Ardından birkaç merdiven daha çıktıktan sonra bir kapının önünde durduk ve anahtarı ile kapıyı açar açmaz beni eve soktu. Kapı kapanır kapanmaz olduğum yere çömeldim ve derin bir nefes aldım. Kurtulmuştum ama hesaba katmadığım bir şey vardı.

Biraz önce bir eve girmiştim? Hem de bu çocuğun evine!

Burun BurunaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin