Sabahlar çiçekler için var der annem. Geceler ise yalnızlar için. Ben daha düne kadar sabah çiçeğiydim. Şimdi ise ne gündüzlerin çiçeği olabiliyordum ne de gecelerin yalnızı. Araftaydım. Ve hep arafta kalacak olandım. Kimsesiz değilken kimsesizlerin sessiz çığlığıydım. Ben nasıl bu kadar ben olmaktan uzaklaşmıştım?
Zar zor da olsa gözlerimi açtım. Sırtımın ve boynumun ağrısını anında hissetmiştim. Duvardan destek alarak ayağa kalktım. Yavaş adımlarla lavaboya ulaştım. Ayna da gördüğüm manzarayla ne kadar kötü göründüğümü farkettim. Acilen kendimi toplamam gerekiyordu. Buz gibi olan suyu sertçe suratıma çarptım. Saçlarımı gelişigüzel topladıktan sonra gözaltlarımın morluğunu kapatmak için hafif bir makyaj yaptım. Biraz da olsa toparlanmıştım. Keşke ruhumu da böyle toplayabilseydim. Ama paramparça bir ruhu toparlamak imkânsızdı. Kalbim küçük cam parçalarıyla doluydu. O parçaları her çıkarmak istediğimde ise elim bu acıya dayanamayıp beni yarı yolda bırakıyordu.
Yavaşça kapıyı açtım. Şükür ki henüz uyanmamıştı. Dolaptan kıyafetlerimi alıp tekrar banyoya döndüm. Üstümü giyindim. Her sabah ondan daha erken kalkıp odadan çıkardım zaten. Ben kaçcıkca o daha fazla üzerime geliyordu. Kaçmadığım zaman ise yıpranıp acı çekiyordum. Yani her türlü kaybeden ben oluyordum. Bıkmıştım kaybetmekten.
Avluya iner inmez Canan ve Ahmet'in bağırışlarını duydum. Canan son gücüyle bağırıyordu.
"Sen bana karışamazsın!" Ahmet ise onu susturmak için uğraşıyordu.
"Sesini alçalt Canan. Annemleri uyandıracaksın. " Ah zavallı Ahmet. Canan ile işi hayli zordu.
Canan bu lafın üzerine daha da sinirlenmiş olacak ki masaya konulan sürahiyi hızlıca yere fırlattı. Yine gelmişlerdi Canan'a. Sakinleşene kadar da Ahmet'in işi vardı. Mutfaktan kızlar büyük bir telaşla avluya koşunca işe el atmam gerektiğini anlamıştım. Hemen kızlara dönüp
"Tamam bir şey yok. İşinize bakın siz." dedim. Hızlıca Canan'ın yanına gittim. "Ne oluyor sabah sabah Canan ?" Beni görünce her zaman ki Canan olarak
"Yok bir şey. " dedi. Tabiki anlatmıycaktı. Canan'dan laf almayacağımı anlayınca gözlerimi hemen Ahmet'e çevirdim.
"Bu kadın deli Ömür. Bacınla konuş aklını başına devşirsin!" Tam Canan lafa atlıyacaktaki daha fazla uzamasın diye hemen susturdum."Tamam Ahmet. Sen git işine." Canan öfkeyle bakmaya başladı bana. Ama bunu iyi olsun diye yapıyordum. Ahmet ile her gün kavga etse de sonunda onun dediği olacaktı. Çünkü Canan hep saçma şeyler ister ve kaybeder.
Canan'ı kolundan tutup arka bahçeye sürükledim. Yeterince reklam olmuştu zaten. Laf saya saya da olsa zorla da olsa sakinleşmişti.
"Derdin ne ? Niye zehir ediyorsun hayatı adama?" Bana şok gözlerle bakıyordu. Bakışlardaki o manayı tabiki anlamıştım. Ama saf ayağına yatarak devam etmek en iyisiydi.
"Sorun ne Canan ? Anlat hadi." Derin bir nefes vererek teslim olduğunun mesajını verip anlatmaya başladı.
"Bıktım anlıyor musun? Bıktım. Hayatım bu konakda geçip gidiyor." Aramızda çarşıya en çok çıkan Canan dı. Buna rağmen şikayet ediyordu. Pes be kardeşim pes.
"Ya ben daha 20 yaşındayım. Hayatımın baharındayım. Ama her hareketime laf eden bir kaynanam var. "Gül'ün kaynanasının yanında hepimizin kaynanası melek kalırdı aslında. En çok çeken oydu. Çekmediği eziyet kalmamıştı kızın.
"20 yaşım ve kalam ömrüm Ahmet Güngör ile bu konakta çürüyor. Daha ne olabilir Ömür?" Haklıydı. Canan hepimizden daha dişli ve daha mantıklıydı. Ses çıkarmayı da çok seven bir yapıya sahipti. Çoğu zaman akıl vericimiz olurdu. Bakıma ve modaya hayrandı. Kişiliğiyle ters bir hayatı vardı. Ama kader onu bu konağa sürüklemişti. O an bir şey daha anlamıştım. Canan gibi güçlü bir kadın bile kaderine yenildiyse birçok kadın da bu kadere yenilebilirdi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHKUM
Fiksi RemajaKırılmış hisler sürüsüyüz biz. Kırıldıkça kırılan kanatlaramızla savaşmaya çalışan hissizler sürüsü. Biz. Kim miyiz biz? Bir adet kadın çığlığıyız, durmadan yılmadan savaşan bir adet ordu silahıyız, ölüme kahkahalarla koşan bir adet deliyiz. Adımız...