2 YIL ÖNCE
"Sevmiyorum seni ya! Sevmiyorum. Hatta tiksiniyorum. Yüzün midemi bulandırıyor!" Boğazım yırtılırcasına haykırdığım şeylere tiksinç bir gülümseme ile karşılık vermişti. Ve o an bu adamın şah damarını kesmek istedim. Nefretim daha da alevlendi.
"Seveceksin. Yüzüme baktığında içinin ısınacağı günler yakın Papatya!" Yine aynı şekilde hitap etmişti bana. Bundan da nefret ediyordum. Koca bir nefret.
"Bana Papatya deme! "Eli yüzümü okşarken
"Ama sen benim papatyamsın demişti. " demişti. Pislik herif. Ben onun papatyası filan değildim. Ben sadece Mert'in gül kokulusu olabilirdim.
"Ben senin hiçbir şeyin değilim aptal!" Kolumu sertçe kavrarken gözlerime kötü kötü bakmaya başlamıştı. Canımı yakıyordu. Tıpkı ruhumu yaktığı gibi.
"Bana bir daha hakaret ediyim deme! Eğer zindanından kurtulmak istiyorsan da kocan olduğumu kabul et!" Asla. Asla. Asla.
"Zindanımda çürümeyi tercih ederim katil gardiyan!" Bunu söylerken içimden tabiki bu odaya hapsolup kalmak istemediğimi biliyordum. Artık özgürlüğümü geri istiyordum. Ama bunun için o adamın karısı olmayı kabul etmem gerekiyordu. Bunun karşılığı ailemdi bunun karşılığı odadan çıkış biletimdi. Ama aynı zamanda benim yaşayan bir ölü olmam demekti.
"Bu katil gardiyandan nasıl kurtulacağını biliyorsun. Karım ol ve kurtul!" Gözyaşım patır patır dökülürken artık gücüm kalmamıştı.
"Kafamı sıkayım yani. "Demiştim. Öfke sararken gözlerini elini duvara geçirmişti. Sinirliydi. Çok sinirliydi hem de. Bana kabul ettiremedikçe de siniri artıyordu.
"Sık. Ama kafana değil kalbine sık. " diyip belindeki silahı bana doğrulttu. Korkmamıştım. Ölüm korkutmuyordu beni.
Gözlerimiz birbirimize bakarken bir anda silahı çevirip elime vermişti. Silah onun kalbindeydi. Ve tetik benim parmağımdaydı.
"Sık hadi kalbine sık!" Sesi keskindi. İçimi kesiyordu.
"O se-senin kalbin."kekelemiş ve sesimin titremesine engel olmamıştım .
"Hayır. Orası sensin Ömür. Ben orada kalp değil sen taşıyorum. "Silah elimden yavaşça düşerken gülümsemiş ve elini kalbinden kalbime götürmüştü.
" Benim kalbim sensin!"
****
Ondan yıllar önce de nefret ediyordum. Şimdi de. Gelecek de de nefret edeceğim. Çünkü o hiçbir şeyi haketmiyordu. Hiçbir şeyi. Onu öpmemi bile benim canımı acıtmak için kullanmıştı o. Nasıl sevecektim ki onu?!
Gün karanlıktı. Konakta. Ayşe odasından bile çıkmıyordu. Bende gardiyanımı bekliyordum. Beni annemlere götürecekti. Ahh canım kocam. Ne kadarda anlayışlı öyle değil mi?
Arabadaki yerimi aldığımda ölüm sessizliği vardı. Hiçbir şey konuşmadan gidiyorduk. Evime geldiğimizde
"Iki saat sonra gelirim almaya "Demişti. Iki saat mi ? Bu adam dalga mı geçiyordu benimle.
"Iki saat az Savaş. Biraz daha geç gel. "Demiştim. Ama o ne demişti?
"İki saat sonra kapıda ol. "Demiş ve gaza basıp girmişti. Gıcık herif. Gıcık.
Sinirle evime girdiğimde anneme sarılmıştım. Anneannem de bir yandan sarmıştı beni. Bu eve her geldigimde gurbetten gelmiş hissine kapılıyordum. Sürgünden dönüyordum sanki.
Avluya kurulurken annem hazırladığı pasta çörekleri ağzıma tepmeye çalışıyordu. Anneler hiç mi değişmezdi?
"Annecim tamam boğuldum. "Dediğimde onda pek bir etki yaratmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHKUM
Teen FictionKırılmış hisler sürüsüyüz biz. Kırıldıkça kırılan kanatlaramızla savaşmaya çalışan hissizler sürüsü. Biz. Kim miyiz biz? Bir adet kadın çığlığıyız, durmadan yılmadan savaşan bir adet ordu silahıyız, ölüme kahkahalarla koşan bir adet deliyiz. Adımız...