İnsan kendiyle ve iradesiyle her an savaş halindedir. Kiminin bu savaşı kazanması bir saniye bile sürmez kimine ise bir ömür yetmez!
Bende şimdi kendim ve irademle savaşıyordum. Eğer bu tetiği çekersem Mert'i sonsuza kadar kaybedecektim. Bunu iyi biliyordum. Ama eğer çekmezsem! İşte o zaman... O zaman hayatımdaki en büyük çıkmazı yaşayacaktım. Artık hayatımda çıkmaz sokaklar istemiyordum. Aşılması zor yollarım son bulsun istiyordum artık! Bunun tek yolu da bu tetiği çekmemdi. Kararımı vermiştim. Tetiği çekecektim ve hayatımın kurşunu namlusundan çıkacak Mert'in kafasına isabet edecekti. Daha doğrusu Mert ile hikayemin tam kalbine isabet edecekti. Önce Savaş'a ardından Mert'in gözüne bakmıştım. Ellerim titriyordu. Verdiğim karar aşık bir kadın için fazlasıyla zordu. Acıtan cinsten bir karardı. Aklıma onunla yaşadığım bir sürü güzel anı mıhlanmıştı. O anıların beni vazgeçirmesini istemiyordum ama bir daha hatırlayamama korkusu ruhumda yaralar açıyordu. Korkusuz olmak zorunda olduğumu farkında ama bunu yapamayacak kadar şuur kaybındaydım. Zordaydım. Dardaydım. Çıkmazlardaydım. Ve artık sadece acıyan değil acıtan da olacaktım. Yani Mert'in acıtanı olacaktım. Savaş'ın hikayenin başından beri acıtanıydım çünkü. Savaş'a hep sevdiğinin katilisin derken şimdi ben de sevdiğimin katili olacaktım. Gözlerim tekrar sulanmaya ellerim daha da titremeye başlamıştı. Ah hayır ! Verdiğim kararın arkasında duracaktım. Durmalıydım. Atakan
"Demek Mert ha! Bu gerçekten büyük süpriz oldu! Ha Mert? Savaş sende baya şaşkın görünüyorsun!" Demişti. Herkesi şoka uğratmıştım. Mert öyle acılı gözlerle bakıyordu ki! Ölecek olması değildi ama onu acıtan. Benim seçimimdi. Ondan vazgeçmemdi yüreğini dağlayan. Ve Mert titreyen sesiyle
"Kes artık sesini! Ömür! Sevdiğim. Sende hiç korkma. Titretme ellerini. Hem ölüm gelecekse senin elinden gelsin. Zaten sensiz kaldığım günden beri yaşamıyorum ki ben! Her nefeste ölüyorum sadece. Sana kızgın filan da değilim. Hatta teşekkür etmeliyim. Hayatım sen yokken bomboştu biliyor musun? Sen benim hayatım oldun sonra. Kayıplarımın kokusu oldun. -hıçkırklar boğazına dizilirken ağlayarak devam etti- Ya hangi adamın kayıplarının kokusuna sahip bir kadını olmuştur ki?! İyikimsin meleğim. Meleğimsin. Hadi şimdi de ölüm meleğim ol ve beni kurtar!" Ahh! Gözlerimden acılarım düşüyordu sanki. Ben de düşüyordum onlarla. Nasıl yapacaktım? Nasıl kıyacaktım ona? Silah elimden düşerken bir adım gerilemiş ve çaresizce ağlamaya başlamıştım.
Başım dönüyor midem bulanıyordu. Yapmak istemiyordum. Yapamıyordum. Kendimi ne kadar sıkarsam sıkayım yapamıyordum. Savaş bu halimi görünce
"Yeter lan! O kimseyi vuramaz. Mert'i filan öldüremez o!" Diye kükremişti. Çaresiz bakışlarım ona döndüğünde adam bir anda kendi silahını Savaş'a doğrultup
"Tamam o zaman! Bende ikinizide öldürürüm!" Demişti.
"Hayır !" Diye bağırıp silahı tekrar elime almıştım. Kollarım zangır zangır titremeye devam ederken derin bir soluk vererek Mert 'e doğru çevirmiştim silahı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHKUM
Teen FictionKırılmış hisler sürüsüyüz biz. Kırıldıkça kırılan kanatlaramızla savaşmaya çalışan hissizler sürüsü. Biz. Kim miyiz biz? Bir adet kadın çığlığıyız, durmadan yılmadan savaşan bir adet ordu silahıyız, ölüme kahkahalarla koşan bir adet deliyiz. Adımız...