21

9.1K 333 40
                                    

Ruhların üşümesi çok başkadır sevgili... Öyle farklı üşür ki ruhlar. Yok böyle üşümek. Hele bir de sen dönersen sırtını vallahi donar. Diyorum ki sevgili. Ruhlar üşümesin!

********

Benim bunu bilmemem gerekiyordu. Ne demekti bu? Dakikalarca suratına bakıp hiçbir şey diyememiştim. En sonunda kendime gelip

"Neden bilmemem gerekiyordu? Yoksa böyle mı anlaşma yaptınız?" Demiştim. Sesim öylesine titrekti ki... Ruhumu acıtmıştı o titreklik.

Tam cevap vereceği sırada aklıma Savaş gelmişti. Eğer buraya gelip bizi bu halde görürse beni mahvederdi. Zaten mahvolmuş beni parçalara ayırırdı.

"Dur! Cevap filan verme. Bakın buradan çıkın gidin. Sizinle bu şekilde Savaş'a yakalanmak isteyeceğim son şey bile değil." Sert ve kararlı tonum Mert'i ikna etmiş gibiydi. Ama Buket denen kız.

"Ne demek cevap verme. Git. Bu kadar korkak olamazsın!" Diyerek bağırmıştı. Korkak? Ben miyim korkak? Sevmediği bir adamla yaşamak zorunda kalmak aşık olduğu adam tarafından kandırılmak her gün her nefeste mutsuzluğu içine çekmek nedir bilmeyen kız bana korkak diyordu? Pardon ona bu had nereden geliyordu?

"Buket yürü gidiyoruz. Kimseyi zor durumda bırakamayız." Diyen Mert bu kıza cevabını vermemi engellemişti. Kız şok olmuşcasına Mert'e bakarken Mert dönüp o saçma salak cümleyi kurmuştu.

"Yarın sabah 6da locada ol. Sana her şeyi anlatacağım." Daha neler! Ben evli bir kadındım. Hem de Savaş Güngörle evli bir kadın. Bu adam benim ölüm sebebim olmak istiyordu sanırım. Galiba sebebini bile bilmediğim sebepten aldığı intikam yarım kalmıştı ve onu tamamlamak için planlar yapıyordu. Evet bu söylediği sadece bu demek olabilirdi.

"Sen delirdin mı? Hayatt-" lafımı seri bir cümleyle keserek gitmişti.

"Merak etme Buket de olacak yanımızda." Ohh nasıl rahatladım şimdi. Tövbe tövbe. Allah'ım sen bana önce sabır sonrada güç ver ver ki tüm bunları kaldırabileyim. Buket de gelecekmiş. Buket ya Buket. Sevdiğim adamın yeni sözlüsü ile geçmişi mi sorgulayacaktık? Bu çok komikti. Ya da çok saçmaydı.

Odada tek başıma kalırken aklımdaki düşünceler yüzünden başım patlıyacak gibi oluyordu. Tüm bu saçmalıkları nasıl savacak nasıl hayatıma devam edecektim? Hayat dört bir yandan üzerime hücum ederken ayakta nasıl kalacaktım? Nasıl?

Gözlerimden yaşlar süzülmeye başladığında kendimi yatağa bırakıvermiştim. Kendimi öylesine güçsüz hissediyordum ki. Elimi tutup kaldıracak kimsem yoktu. Aslında vardı da ellerinden gelen bir şey yoktu.

Savaş odaya girer girmez beni gördüğünde telaşla yanıma gelmişti. Elleriyle yüzümü kavrayarak

"Papatya ne oldu sana?"demişti. Papatya... Bütün yaprakları koparılıp yakılan simsiyah papatya. Kendime anında geri çekerek

"Yok bir şey. "Demiştim. Kaşlarını çatarak üstüme gelmeye devam ediyordu ama. Her zamanki gibi yani.

"Neden ağlıyorsun Ömür?"  Neden mı? Milyonlarca sebep sayardım bu soruya. Her cevapta da kalbimin acısını hissederdim. İşte ben bu kadar kırılgan bu kadar güçsüz bu kadar aciz bir insandım.

"Neden mi? Bu saçma soruyu sormadın varsayıyorum. Sende beni yok sayıp uyur musun Savaş?" Evet ondan istediğim tam olarak buydu. Yok sayılmak. Görünmez olmak. Farkına varılmamak. Ama ne demiştim. Benim isteklerimin bir önemi hiçbir zaman yoktu. Şu anda olmayacaktı.

Adımları bana doğru yaklaşırken

"Sana neden ağlıyorsun dedim Papatya. -sesi yükselerek- cevap ver!"  Yeter artık ya. Herkesin bir sabır noktası vardı. Benimde tabiki. Ama her seferinde bu sınır zorlanıyordu. Çileden çıkartılıyordum. Ne zaman saygı görüp acı çekmekten kurtulacaktım? Ne zaman?

MAHKUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin