Güzel oydu mesela. Çirkin de oydu. Beni benden çalan da oydu. Beni ben yapan da. Acıda onda saklıydı,mutlulukta. Nasıl bir çelişkiydi bilinmez ama her defasında onda tutuklu kalmak en acısıydı.
************************************
Geldiğimiz yere kızlar hayran kalmıştı. Her yer yemyeşil ağaçlarla doluyken evin arkasında gürül gürül bir şelale vardı. Bu en çok Canan'ın hoşuna gitmişti. Bu sayede yanına aldığı bikinileri giyecekti çünkü.Evin her odasında Mert ile hatıralarımın olması ise benim için hiç ama hiç iyi değildi. Her yerde dalıp dalıp gidecek ve kızların dikkatini çekecektim. Onlar bunu sorup duracak ve ben her defasında onları geçiştirmeye çalışacaktım. Bu yüzden buraya adımımı atar atmaz pişman olmuştum. Anılar canımı yakacaktı.
Eşyaları yavaş yavaş boşalttık. Canan'ın marketten aldığı poşetler hayli ağırdı. Sanki aylarca burada kalacakmışız gibi ne bulduysa almıştı.
Ayşe poşetleri yerleştirirken biz de odaları belirleyip valizleri halletmiştik.
Hava kararmaya başlamıştı. Hepimizi hayli yorulmuştuk. Akşam yemeğini hep beraber hazırlarken bir yandan da sohbet ediyorduk.
"Kim bilir Bedir ne haldedir?" Gül içinden geçirdiği şeyi yanlışlıkla sesli söylemiş gibiydi. Canan'ın yan yan bakışlarını fark edince elindeki bıçağı tezgaha bıraktı.
"Ne var ya? Merak ediyorum. Ne yapabilirim?" Canan'ın sert çıkışacağını anlayınca hemen araya girdim. Kavga istemiyordum. Kırk yılda bir böyle şeyler yapıyorduk zaten. Bu güzel ortamı bozmalarına izin vermezdim.
"Kızlar lütfen her şeyi unutup şu anın tadını çıkarın." Lafım üzerine herkes tekrar işine döndü.
On dakika içinde sofrayı hazırlamıştık. Karnımızı güzelce doyurduk.
Hani insan karnı tok sırtı pek olunca garip bir rehavete kapılır ya. İşte bizde şu an o haldeydik. Şişmiş karınlarımız kapanan gözlerimiz tamda o durumu anlatıyordu. Koltuklara yayılmış birbirimize yaslanmış uyukluyorduk. Hepimizin keyfi yerindeydi. Ama içimde kötü bir his vardı. Bir türlü kurtulamadığım kötü bir his.
İlk gün yorgunluğunu atmak için bugün erkenden yatmaya karar verdik. Kimsenin şamataya gücü yoktu zaten. Herkes sessizce odasına çıktı.
Ben ise devirdiğim kavanozun içindeki kağıtlara donup bakakalmıştım. Bunlar Mert ile birlikte yazdığım kağıtlardı. Aşkımızı yazdığımız kağıtlar.
Yavaşça yere çöktüm. Elime ilk gelen ilk kağıdı alıp okumaya başladım.
"Sevgilim. Her şeyim. Gökyüzüm. Aşkım..." Daha birçok sevgi kelimesi ile dolu bir kağıttı bu. Gözlerim tabiki dolmuştu. Kalbime hançerler saplanıyordu. Ben bu kadar severken bunu ona nasıl yapmıştım?
Diğer kağıdı elime alırken bu kağıt hayli doluydu.
"Nefesim olduğun günden beri mahkumum." Sonu böyle bitiyordu. Daha dün gibi hatırlıyordum bu satırları yazdığımı. Ne kadar huzurluydum o zaman. Kıymet bilmediğim o zamanlara şu an muhtaçtım. Keşke daha çok sarılsaymışım keşke daha sıkı sarılsaymışım. Keşke.
Kağıtları okudukça gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi oluyordu.
Zorda olsa kendime hakim olmaya çalıştım. Yukarı çıkıp uyumalıydım çünkü. Kızların tatilini mahvetmek istemiyordum.
İmkansız olduğunu bile bile yatağıma girip uyumaya çalıştım. İmkânsız olduğunu bile bile.
***********************************

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHKUM
Teen FictionKırılmış hisler sürüsüyüz biz. Kırıldıkça kırılan kanatlaramızla savaşmaya çalışan hissizler sürüsü. Biz. Kim miyiz biz? Bir adet kadın çığlığıyız, durmadan yılmadan savaşan bir adet ordu silahıyız, ölüme kahkahalarla koşan bir adet deliyiz. Adımız...