Aşk yakan aynı zamanda bütün acılarına deniz görevi gören bir sihirdi. Ama bu hikayede durumlar fazla karışıktı. Çözülmesi imkânsız olacak kadar karmaşık. Çözümsüz.
Mahkumum demiştim ona. Kimse kimsenin yanında ya da hayatında değildi. Bunu kavraması gerekiyordu. Anlayıp isteklerini ona göre seçmesi gerekiyordu. Savaş Güngör artık acılarla beslenmeyi bırakmalıydı.
Cevap vermeden banyoya girdi. Derin bir oh çekmiştim o an. Hızlıca aşağı indim. Kendimi mutfağa attım ve karnımı doyurmaya başladım. Mutfak kedileri gibiydim. Sessiz ama hızlı. Avlu yıldızların ışığıyla çok ürkütücü aynı zamanda da çekiciydi. Savaş gibi. Yalan değildi. Savaş'da hem ürkütücü hem çekici duruyordu. Aslında bu kadar siyah olmasa sevebilirdim onu. Ya da kalbim tıka basa Mert olmasa onu sevmeyi deneyebilirdim. Hayatımın en büyük düğümünü ortadan kaldırabilirdim. Ama ben Mert'in aşkıyla lanetliydim. Eskiden bunu bir ödül sanardım. Şimdi ise gerçeklerle yüzleşmiştim. Zor olsa da başarmıştım.
Mavi örtüyle kaplanmış masadaki yemekleri kıtlıktan çıkmış gibi yerken içeri birinin girmesiyle çığlığı basmıştım. O da benimle birlikte çığlığı bastı.
"Ayy! Ömür niye bağırıyorsun?" Gül'dü bu. Elimle damağımı kaldırarak
"Korkuttun be. Ses çıkarır insan. "Yüzüme bakmadan masaya kaydı gözleri. Masadan bir şeyler tırtıklayarak
"Tok evin aç kedisi. Gecenin kaçında yemek yenir mi? Şişersin şişer." Keyfi yerindeydi Hanımefendinin. Eline vurarak hafif kızgın bir tonla konuştum.
"Benim kilo derdim yok canım." Gül de gayet hoş bir fiziğe sahipti ama kocasının onu beğenmeme durumuna karşı hep dikkat ediyordu. Halbuki Bedir'in onu beğenmeme durumu olamazdı. Ama bunu Gül'e anlatmak deveye hendek atlatmaktan daha zordu.
Bir sandalye çekip oturdu. Şaşırmıştım. Kocasını nasıl bırakmıştı?
"Sen Bedir'den nasıl ayrıldında geldin kız." Soruma göz devirmişti. Çok cilveli bir şeydi. Kimsede olmayan tatlı bir dili vardı. Ve kocasına deli divaneydi.
"Ay Ömür sanki hep beraberizde." Suyu püskürttünce koluma bir tane geçirmişti.
"Sen beni bırak da Savaş'ı anlat-sesini tedirgin bir tona getirerek- bir şey yaptı mı?" Bir şey yaptı mı? Ne yapmadıki. Önce yüreğimi söktü sonra beni bu eve mahkum etti.
"Yok ya ne yapacak. Her zaman ki Savaş işte." umursamaz bir tavırla söylediğim şeye Gül tabiki inanmadı. Soluğumu seslice verdim.
"Ben kabullendim artık can. Eskisi gibi acıtmıyor hiç bir şey." Yalan diye haykırdı kalbim. Koca bir yalan hem de. İlk günki gibi duruyordu yaram. İlk günki gibi kesiliyordu nefesim. Ben ilk gün ki gibi acı çekiyordum. İlk günki gibi.
Gül sandalyesinden kalkarak boynuma ahtapot misali sarıldı. Dolan gözlerimdeki yaşları geriye yollayarak boynumdaki ellerine öpücükler bıraktım. Ve kol kola mutfaktan çıktık. O an içimden dua ettim Allah'a bana onların yokluğunu göstermesin diye.
Sessizce odalarımıza gittiğimizde ayaklarım geri çekiyordu. O odaya girmek o yatakta yatmak istemiyordum. Çaresizce içeri girdim. Işık kapalıydı. Parmak ucunda yatağa ilerledim. Savaş üstsüz bir şekilde sırt üstü yatıyordu. Pencereden odaya süzülen ışık kaslı ve çıplak tenini fazlasıyla göz kamaştırıcı gösteriyordu.
Hafifçe hareketlenmesiyle kendime gelmiştim. Yastığımı yavaşça aldım ve odadaki tekli koltuğa kıvrıldım. Üzerime ince bir şal örterek kendimi uykunun kollarına bıraktım.
AYŞEDEN
Geceleri sessizliğe bürünen konak içimdeki çığlığa kulak vermemi sağlıyordu. Bu yüzden geceleri sevmezdim. Geceler bana karanlığımı hatırlatıyordu.
Ayaklarımı karnıma çekmiş ve gözlerim yaşlı bir şekilde Yavuz'u beklemek zorunda olmak ise geceleri sevmememin diğer bir unsuruydu tabi. Gecenin 3'ü olmasına rağmen eve gelmemişti. Alışkındım aslında buna. Ben hep beklerdim onu. Bana asla gelmeyeceğini bile bile beklerdim hemde. Aptalık mıydı bu? Yoksa aşk mı? Ya da kalbimin kötü bir oyunuydu. Neyse neydi işte. Sonuç olarak beni bitiriyordu.
Kapının seslice açılmasıyla irkildim. Gelmişti. Hafif sallanan kocam iyi içmişti. İğrenç kokmasıda cabasıydı. Yerimden kalkıp koluna girecektim ki beni sertçe itti. Kırgın gözlerle baktım suratına.
"Bırak!" Yutkundum. Güçlü tutmaya çalıştığım sesimle
"Yardım edicektim sadece. "Kafasını çevirip banyoya ilerledi. Giderken ağzında gevelediği laf ise canıma kast etmişti.
"Sende gelecek yardım..." bu kadar mı nefret doluydu bana? Ne yapmıştım ki ben? Sevmekten başka ne yapmıştım?
Aldırmamaya çalışarak yatağı hazırladım. Beş on dakika sonra belinde havluyla çıkmıştı. Bana bir toz tanesi sevgi besleseydi şimdi ona cilveler yapar komikliklerle yüzünü güldürürdüm.Herkes beni soğuk sessiz bir kadın olarak biliyordu. Sevdiğime olan sıcaklığımı ve gevezeleğimi kimse bilmiyordu. Gül ,Ömür ve Canan dışında. Yavuz'a göstermek isterdim kendimi aslında. Bak ben herkesin bildiği dışında başka biriyim. O benim kılıfım diyebilseydim. İşte o zaman her şey farklı olurdu. Çok daha farklı. Çok daha güzel.
Üstünü hızlıca giyindi. Onunla göz göze gelmemek için uğraşıyordum. Ama aynı odada bu hayli zor oluyordu. Yatağa girdiğinde ben çoktan gözlerimi yummuş lambayı kapatmasını bekliyordum. Ama o ışığı kapatmak yerine beni hızlıca dürtüklemeyi tercih etmişti. Hızlıca doğruldum.
"Hesap sormayacak mısın?" İğrenç bir gülümsemeyle sorduğu bu soruya cevap vermek yerine geçiştirici bir cevap verdim.
"Saat epey geç yatalım. Sabah kalkamayacağız." Donuk bakışları içimi buza çevirmişti. İğrenerek bakıyordu bana. Anlamıyordum. Onunla silah zoruyla evlenmemiştim ki ben. Annesini babasını yollayan oydu. Evet bunu öğrendiğimde havalara uçmuş mutluluk gözyaşları dökmüştüm ama benimle evlenmek isteyen oydu. O.
"Bana öyle bakma." Öylesine acı bir tonla söylemiştim ki bunu tekrar kızdım kendime.
"Bu güçsüzlüğünden nefret ediyorum. Bu ezik tavırların,her yerinden paçozluk akan hallerin..." Sonunu algılayamadığım hakaretlere isyan etmek istedim. Bunları hakedecek ne yapmıştım? Nefret sardı kalbimi. Ölesiye bir nefret.
Hızlı bir şekilde yataktan kalktım. Tam dışarı çıkacakken kolumdan tutarak beni içeri soktu. Duvara çarpan sırtımın acısıyla inledim.
"Gecenin bir yarısı elaleme rezil mi edeceksin bizi?"
"Bırak Yavuz. Allah aşkına bırak. Sadece hava alıcam avluda." Nasıl bir güçsüzlüktü bu ? Nasıl bir küçük görülme ? Dahada kötüsü ben bu adama aşıktım. Yüzüme tükürmek geldi içimden. Böyle bir adamı sevdiğim için kalbimden utandım.
"Geç şu yatağa ve zıbar Ayşe. "Çaresizce yatağa girdim. Yanımda horul horul uyuyan adama rağmen ben tüm gecemi ağlayarak geçirdim.
Sabah ezanı okurken hala uyanıktım. Namaz kılıp rabbimden sabır dilemek için çok güzel bir vakitti. Secdeye her gittiğimde dökülen yaşlarım kalp yükümü hafifletiyordu. Namazın bitmesiyle kendimi avluya attım.
Hafif hafif esen rüzgar içime işliyordu. Ürpermiştim. Ama iyi de gelmişti. Ne kadar öylece avluyu izledim bilmiyorum ama kendime geldiğimde güneş doğmuştu. Kollarımı yasladığım mermer ıslaktı. Aklım Yavuz'a gitti. Uyanıp beni yatakta görmezse tekrar öfkelenecek elalem zırvalıklarıyla beynimi yiyecekti.
Odama döneceğim sırada Ömür elinde şalıyla karşıma dikildi.
Şalı omzuma sararak
"Hadi bakalım çeteyi kurdum. Yürü. "Anlamayan gözlerle suratına baktım. Ben yerimde saf saf dururken kolumdan sürükleyerek merdivenlerden aşağı doğru götürdü. Bu kız deliydi. Zır deliydi hem de. Konağın arka tarafına geldiğimizde
"Ne halta geldik buraya Ömür? Bak Yavuz uyanacak -"Daha fazla konuşmama izin vermeden
"Sus bir sus. Hadi çık duvardan atlıyacağız. "Gözlerim kocaman açılmıştı. Daha neler.
"Saçmalama."
"Hadi Ayşe çabuk kaldır kıçınıda tırman. "El mahkum dediğini yaptım. Atlar atlamaz arabaya doluşmuş Canan ile Gül'ü görmem bir olmuştu. Ömür sen yine başımıza ne dertler açacaktın?
![](https://img.wattpad.com/cover/67206730-288-k964613.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHKUM
Подростковая литератураKırılmış hisler sürüsüyüz biz. Kırıldıkça kırılan kanatlaramızla savaşmaya çalışan hissizler sürüsü. Biz. Kim miyiz biz? Bir adet kadın çığlığıyız, durmadan yılmadan savaşan bir adet ordu silahıyız, ölüme kahkahalarla koşan bir adet deliyiz. Adımız...