İşte oradaydım. Tam orada. Artık kalbimin olmadığı yerde. Çiçeklerimin solduğu yerde. Ben ölümlerdeydim. Ben karanlıklardaydım. Ben dargınlıklarda,kızgınlıklardaydım. Ben acıdaydım. Üstüne basıyordum oranın. Hayatım boyunca en korktuğum yerdeydim. Mert'i kaybettiğim yerde. Öldü mü şimdi? Benim soluğum artık soluksuzdu. Soluksuz kalmıştım.
Ellerim toprağı kavramış dizlerim çamurun içindeydi. Çakılmıştım. Ben bir betonun üzerine çakılmış iğrenç bir dendim. Dağları bayırları aşıp sevdiğimi kendi pençelerimle öldürmüştüm. Ben. Ben. Ben. Onu benim pençelerim öldürmüştü. Benim pençelerim vardı. Hani ben melektim! Hani ben masumdum! Hani ben aşktım! Hangi melek katildi? Hangi masum katildi? Hangi aşk katildi? Sevdiğini en kötüsü bile öldürmezdi. Ama ben... Ben yapmıştım! Bu beynimdeki bütün sinirleri hissetmemi sağlamıştı. Acı bedenime olağanüstü şeyler yüklüyordu. Mesala şuan kalbimin sesi kulaklarıma geliyordu. Rüzgar tenimi cırıyordu. Duraksız çığlıklarım ise sanki hiç ses çıkarmıyordu. Onları duymuyordum. Ve belki bunu defalarca söylemiş olabilirdim. Ama ilk kez bu kadar inanarak söylüyordum.
Deliriyordum...
YAZARDAN
Bu uçurum ilk kez bu kadar acıyı yükleniyordu. Bu uçurum Ömür ve Mert aşkının tek tanığıydı ve ölümüne de şahit oluyordu. Kadının saçlarını savuruyordu rüzgar. Yağmurdan ıslanan toprak, içine gömülü olan ellerin gücüyle can çekişiyordu. Ve kadının çığlıklarıyla inleyen ağaçlar. Ağaçlar ağıtlar yakıyordu. Çaresizce çırpınıyordu uçurum. Ama kimsenin elinden bir şey gelmiyordu. Hiç bir şey kadının acısını dindirecek cesareti bulamıyordu kendinde. Bu aşkın karşısında herkes korkaktı. Biri hariç!
"Papatya!" Karşısında aşkından öldüğü kadın vardı. Her gün içini yakan kadının içi başkasına yanıyordu. Ve adam bu gerçekle bir kez daha yok oluyordu.
Karısı yerde çığlıklar atarken ne yapacağını bilemiyordu. Onu yerden kaldırmaya kalktığı anda kendi düşecekti! Dizleri parçalanacaktı. Elleri kanayacaktı. Buna dayanmak da güçtü! Zira aşkıyla öldüğü kadının başka bir adam için çektiği acıyı dindirmeye çalışmak bu aşığı yakardı.
Kadının kollarından tutarak kaldırmayı denedi. Ama başarılı olamadı. Sanki acı bedenine yüklenmişti de ağırlaşmıştı kadını. Ama daha fazla bu manzarayı izlemeye devam ederse kalbi kuruyacaktı. Kurumak istemiyordu. Yıllardır verdiği savaşta bundandı zaten. Kurumamak için. Her ölüşü bundandı. Her yakışı bundan. O zorba değil bir bahçe korkuluğuydu. Bahçesini kurutmak isteyenleri korkutup kaçırıyordu sadece. Şimdi de bunu yapacaktı. Koruyacaktı o bahçeyi!
Karısını tekrar çakıldığı yerden kurtarmayı denemişti. Ama karısının çırpınışları buna izin vermiyordu. Hissettiği acıyla çırpınıyordu. Bir kez daha tüm gücüyle denemişti. Vazgeçmek ona göre değildi zaten. Ve bu sefer başarmıştı. Karısını kucağına alırken kadın bağırıp ağlamaya devam ediyordu. Hızlıca yürüyüp arabanın arkasına koymuştu onu. Ama kadın içindeki acıyla hâlâ çırpınıyordu. Ve bu şekilde arabayı çalıştırması imkansızdı. Yolda kendini bile atabilirdi karısı. Bu düşünceyle beyni karıncalanmıştı adamın. Yoksa aklımı mı yitirdi diye düşünmeye başladığında o da kendini uçurumdan atmak istemişti. Kendine gelmeli ve Ömür 'ü sakinleştirmenin yolunu bulmalıydı. Kolundan tutarak tekrar dışarı çıkardığında kadını hâlâ kollarında feryat ediyordu. Ama en acılı cümlesi
"Sevdiğimin katiliyim. " olmuştu. Bu Savaş'ın her gün hissettiği bir acıydı. Zira o da babasının kendi yüzünden öldüğünü düşünüp çıldırırdı. Şimdi ise bu acıyı aşk dediği kadının yaşamasının verdiği acıyla sızlıyordu. Kadının kendine vurarak attığı her feryatta sadece o değil adam da kül oluyordu. Çaresizce karısına sarıldığında tek isteği biraz sakinleşmesiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHKUM
Teen FictionKırılmış hisler sürüsüyüz biz. Kırıldıkça kırılan kanatlaramızla savaşmaya çalışan hissizler sürüsü. Biz. Kim miyiz biz? Bir adet kadın çığlığıyız, durmadan yılmadan savaşan bir adet ordu silahıyız, ölüme kahkahalarla koşan bir adet deliyiz. Adımız...