"Müzik son ses bangır bangır..." Üstü açık olan arabadan çıkardığım kafam, rüzgarla uçuşan saçlarım...
Yılda bir kez de olsa böyle delilikler yapardık. Benim zorumlada olsa yapardık işte. O konağın kasvetli havasından birkaç saatliğinede olsa kurutulurduk. Kendi yaşam alanlarımızı kendimiz oluştururduk.
Gül kolumdan çekiştirerek beni yerime oturttu. Tabi azarlamayıda ihmal etmedi.
"Ya deli misin nesin? Kızım Mardin'deyiz. Sen Savaş Güngör'ün karısısın. Biri görürse tüm plan çöker." Mantık abidesi konuştu. Aslında haklıydı. Eğer biri görürse tüm plan suya düşerdi.
Mardin'in çıkışına yaklaşırken bir telefon sesi arabada yankılanmaya başladı. Üçümüzde aynı anda gözlerimizi Gül'e çevirdik. Bir de bana laf sayıyordu. Arabayı süren Canan hafif yavaşlayarak
"Gül sen telefonunu kapatmadın mı?" Öfkeyle çıkan sesi hepimize tercüman olmuştu. Gül mahçup bir sesle
"Unutmuşum kızlar. Pardon. "Hemen telefonu kapattı. Güneş kızdırmaya başlamıştı. Ayşe uyuyordu. Belli ki tüm gece uyumamıştı. Simsiyah saçları dağılmıştı. Ayşe çok güzel bir kadındı. Ama yüzündeki güzellik hayatının güzel olmasına yetmemişti. Hepimiz için geçerliydi bu. Ama yine de isyan etmiyor kadere boyun eğiyorduk. En azından elimizden geldiğince yapmaya çalışıyorduk.
Araba büyük bir sessizliğe bürünmüştü. Elbette herkes bu çılgınlığın bize ne kadar ağıra patlayacağını düşünüyordu. Gül Bedir'e kendini affettirmenin yolunu bulurdu. Ama kaynanasının şirretinden kurtulması hayli zor olacaktı. Canan da Ahmet'den sıyrılmanın yolunu elbette bulacaktı. Ama şiddetli kavgalardan kurtulması mümkün olmayacaktı. Ayşe'm ise sanırım en çok yıpranan o olacaktı. Yavuz denen despot ve öfkeli adam, ses yükselmesinde kalbi hızlanan Ayşe'yi paramparça edecekti. Kendim için ise çeşitli teorilerim elbette vardı. Zaten zindan olan o konakta her adımım izlenecek ,Savaş'ın tacizleri daha da artacaktı. Önce bağırıp çağırılıcak sonra ise hakaretler havada uçuşacaktı.
Mardin'den çıkalı bir saat olmuştu. Uzun zamandır yolda olmamıza rağmen mola vermemiştik. Sonunda geleceğimiz yere varmıştık. Önce bir otel tatili düşünsemde henüz ölmek için genciz kafasıyla vazgeçmiştim. Öyle bir yer bulmalıydım ki hem bizi bulamamaları gerekiyordu hem de güzel ama kalabalık olmayan bir yer olmalıydı. Geldiğimiz yerde bu yüzden çok uygundu. Anneannemin yıllar önce bana verdiği dağ evi gerçekten süper bir seçim olmuştu.
3 Yıl Önce
Okuldan geldiğim gibi formalarımı çıkartmıştım. Fazla zamanım yoktu. Abim ile babam yarım saate evde olurdu. O yüzden hızlı olmalıydım. Onu görmem gerekiyordu.
Kapıdan koşarak çıkarken anneannemle çarpışmıştık. Yere düşen anneannem dağ gibiydi. Yerde destek aldığı gibi ayağa dikilmişti. Kapının önündeki terlikleri bana fırlattı.
"Sıpaya bak hele. Yavaş ol azcık ne bu her gün her gün. Bir gün görmeden duramıyor musun?!" Kızgın kızgın söylenen anneannemi öpücük yağmuruna tutarak evden çıkmıştım. Arkamdan hala bağırıyordu.
"Geç kalayım deme bu sefer acımam söylerim abine..."
Arka tellerden atladığım gibi kulübenin oraya varmıştım. Ordaydı işte. Kurban olduğum mavileriyle bana bakıyordu. Koşarak boynuna atladım. Kokusu içime işliyor kalp atışları içimi huzur ile kaplıyordu. Ellerimi tuttuğu gibi çimenlerin üstüne oturttu beni. Gözlerini gözlerimden bir saniye bile olsa ayırmıyordu. Kalbim her zaman ki gibi pır pırdı. Hem yakalanma korkusu hem de yaptığımın suçluluk duygusu beni fazlasıyla tedirgin ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHKUM
أدب المراهقينKırılmış hisler sürüsüyüz biz. Kırıldıkça kırılan kanatlaramızla savaşmaya çalışan hissizler sürüsü. Biz. Kim miyiz biz? Bir adet kadın çığlığıyız, durmadan yılmadan savaşan bir adet ordu silahıyız, ölüme kahkahalarla koşan bir adet deliyiz. Adımız...