13

12K 410 49
                                    

Sevmek. Sevilmek. Kıskanmak. Acı çekmek. Mutlu olmak... Hepsi. Ama hepsi abartı duygulardı. İnsanı günaha iten abartı duygular.

Anlamadığım şey ise insanların bu şeytan oyununa her gün yenilmesiydi. Neydi bu abartıları bu kadar cazip kılan? İnsan iradesizliği neden bu kadar aldatıcıydı?

**********

Savaş'ın canavarı andıran bakışları şok etmişti beni. O an yüzüme haykırarak söylediği o söz kalbimde bir şeyler oynatmıştı. Vicdandı bu. Mert'i deli gibi sevmek yetmezmiş gibi bir de hayatımı mahveden adama acıyordum. Aptaldım ben aptal.

Yaralarına,kalbine,vicdanına ve nefsine laf geçiremeyen bir aptal. Niye bu kadar iyi kalpliydim ki? Ona neden üzülüyordum. O benden aşkımı çalmışken ben neden vicdan yapıyordum?

Yerden destek alarak ayağa kalktım. Kendimi toplarlarken sesimi ayarladım. Derin bir nefes aldım ve gözlerinin içine bakarak

"Ne senin aşkın ne de başkasının aşkı umrumda Savaş. Ben senden ne kadar nefret edersem edeyim beni kötü kadın gibi gösteren birine sevgi beslemem.-kalbime bir yumru otururken yalandan konuşmama devam etmiştim.- Senin soyadına laf getirmem korkma!" Evet ona ve kendime laf getirmezdim ama Mert'in böyle birşey yapacağına da inanmıyordum. O bana bunu istesede yapamazdı. Çünkü onun kalbi güzeldi. Kalbi güzel insanların her şeyi güzel olurdu. İftira atmazlardı onlar. Hele bir zamanlar hayatlarında önemli biriyken bunu yapmazlardı. Çünkü onlar kalbi güzel insanlardı. Mert gibi... Benim tabirimle aşk gibi...

Kapıyı çarparak çıkmıştı. Ben kendime gelmeye çalışırken odaya tekrar girdi. Gözleri etrafı tararken duvarda asılı olan resimde takılı kalmıştı. Benim resmimdi bu. Üstümde beyaz bir elbise vardı ve yüzümde içten bir gülümseme... Belkide ilk kez Savaş'ın yanında bu kadar mutlu olmuştum. 18 yaşında abimin sinava izin vermediği gün abimle konuşup sınava girmemi sağlamıştı o gün. Karşılığında bir gün istemişti. Beraber geçirecegimiz koca bir gün. Başında başımı mutluluktan döndürürken sonunda hayatımın dönüm noktası olan o lafları söylemişti.

GEÇEN YIL

"Savaş gerçekten beni çok mutlu ettin. Teşekkür ederim. "İçten bir gülümseme ile bakıyordum suratına. Sanırım artık o da anlamıştı ve arkadaş kalmayı kabullenmişti. Benim kalbim Mert'indi. Ve ne yaparsa yapsın bu değişmeyecekti.

Bakışları hiç olmadığı kadar yumuşakken bir anda sertleşmişti. Sorgulayıcı bakışlar yollarken eline telefonunu alıp bir resim göstermişti bana. Bir resim... Bu olamazdı. Mert!

"Savaş neler oluyor? Ne yaptın Mert'e?!" sesim uçurumda yankılanırken ben hâla öfkeyle suratına bakıyordum. Ağzı gözü morarmış eli kolu bağlı bir şekilde bir ahırdaydı. Ah ne kadar da aptaldım. Savaş'a güvenerek aptallık etmiştim.

"Karar vermen gerek Ömür! "Başım dönüyor midem bulanıyordu. Sersemlemiştim. Anlamıyordum ne kararıydı bu?

"Ne kararı? Sen ne saçmalıyorsun!"sesimiz uçurumda yankılanmaya devam ederken benim aklımda sadece Mert vardı. O benim kalbimdi. Ona ne yapacaktı? Öldürmezdi değil mi? Nefesim sıkışırken son ama en güçlü ses yankılanmıştı. Benim ölüm fermanım bu uçuruma haykırılmıştı.

"Evleneceksin benimle!"

***************

"Bu fotoğrafın çekildiği günü hatırlıyor musun Cennet kokulu!"Yüzümdeki sahte gülümseme hem alay ederken hem acı barındırıyordu. Nasıl hatırlamazdım ki? Kim unuturdu yaşarken ölü olduğu günü.

"Hatırlamıyorum. Ama sen hatırlıyor olmalısın. Hangi katil unutur ki esirini öldürdüğü günü?" O da sahte bir gülümseme takınmıştı. Hiç bir şey o taş kalbi etkilemiyordu. E hayat ona güzeldi. Acı nedir bilmeden yaşıyor hiçbir sey için gözyaşı dökmüyordu. Yalnızca bu eve mahkum ettiği beni her gün daha fazla öldürüyordu. Bana verdiği cevaplada bunu kabul etmişti. Bir kurban olduğumu.

MAHKUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin