Hira bizim küçük kardeşimizdi. Bu evinde kıymetlisiydi. Ama bu konağın kıymetlisi bile ömür boyu mutsuzluğa mahkum edilmişti. Yeter yenge de kızı gittiğinden beri mutsuzluğa itilen sınıfındaydı.
Daha doğrusu Hira gittiğinden beri hepimizde bir burukluk vardı. Erkeklerde de asabiyet!
"Ne bu halin?" Savaş'ın sesi beni kendime getirirken bıkkın gözlerle bakmıştım suratına.
"Hira'yı düşünüyordum. Acaba şuan ne halde?" Belinde havluyla odada gezinen Savaş belindeki havluyu çıkarttığında panikle arkamı dönmüştüm. Deli miydi bu herif?
Savaş'ın kahkası odada yankılanırken sinirim iyice tepeme çıkmıştı. Yaptığı büyük saygısızlıktı.
Üstünü giyindiğinde
"Dönebilirsin karıcım. "Demişti. Öfkeyle ona yaklaşırken elimle yakasına yapışmıştım.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun?" Diyerek bağırmıştım. Beni iki omzumdan tutarak duvara yapıştırdığında canım feci derecede yanmıştı.
"Bana sesini sakın bir daha yükseltme Ömür! Zira bu aralar tahammülsüz bir adamım. "Ne zaman tahamüllü bir adam olmuştu ki? O hep her şeye sinirlenen bir insandı.
"Ne zaman tahammüllüydün ki?" Diye sorduğumda bedenimi duvara bastırmaya devam ediyordu.
"Bu hayatta kimseye gösteremediğim tahammülü gösterdim sana!" Bunun için kendimi şanslı mı hissetmeliydim?
"Savaş senden bana tahammül etmeni filan istemiyorum. Uzak durmanı istiyorum. Benden uzak dur ve yanımda soyunma!" Güldü. Beni gıcık etmek hoşuna gidiyordu. Ve bende gıcık olarak ona istediğini veriyordum.
"Odamda istediğimi yaparım Papatya." Odası! Çokta meraklıydım sanki onunla aynı odada yaşamaya.
"İyi ben başka yerde kalayım. Sende -vurgulayarak- odanda rahat rahat dolaş." Kolumu sertçe kavrarken hassas noktasına basmıştım. Ama bana bu cümleyi kurdurtan oydu.
"Sakın ola bir daha o cümleyi ağzına alma. Aksi halde canını ellerimde verirsin!" Yutkundum. Uzun zamandır bu tür cümleler kurmuyordu. Ve evet bu aralar fazla tahammülsüzdü. Aslında bende uzun zamandır ondan kaçarak bu asabiyetten kurtulmaya çalışıyordum. Ama şuan duvar ile onun bedeni arasında  savaş veriyor olmam bunu pek de beceremediğimi gösteriyordu.
"Ben canımı her gün her saniye senin o kanlı ellerinde veriyorum zaten. İşin kötüsü ne biliyor musun Savaş? Gün gelecek ve bende verecek can kalmayacak. İşte o zaman tükeneceksin!"
Bedenimi ısrarla duvarda sıkıştırmaya devam ederken acıyla inlemiştim. Canımı yakıyordu. Ve sırtım duvarın soğukluğunu sonuna kadar hissediyordu.
"Nefretle baktığın her an tükeniyorum zaten. Ama seninde unutmaman gereken bir şey var. -kulağıma doğru eğilerek fısıldadı- Ben tükenirsem Papatya! Sen de solarsın." Bir anda bedenimi bıraktığında düşmekten son anda kurtulmuştum. Öfkeyle suratına baktığımda bana yine o iğrenç gülümsemesini sunmuştu.
Solarmışım! Senin elinde kaktüs kurur be! Papatya mı solmayacak? Ne oluyordu ya? Ben kendime ilk defa papatya diyordum. Bana olan hitap şeklinden hep nefret etmiştim ama.
"Senin nefretin kaktüsleri kurutur. Papatyalara nefret işlemez! " Gözlerime gülümseyerek baktığımda konuşmama devam etmeme izin vermeden
" papatyaları solduran nedir biliyor musun?" Eliyle önüme gelen saçı kulağımın arkasına sıkıştırmış ve boynuma dogru fısıldamıştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHKUM
Подростковая литератураKırılmış hisler sürüsüyüz biz. Kırıldıkça kırılan kanatlaramızla savaşmaya çalışan hissizler sürüsü. Biz. Kim miyiz biz? Bir adet kadın çığlığıyız, durmadan yılmadan savaşan bir adet ordu silahıyız, ölüme kahkahalarla koşan bir adet deliyiz. Adımız...