Ben canımın yanmasından hep korkmuştum. Kötü bir hayatım olmasından ölümüne korkmuştum. Belki de insanlar korkularını bu kadar belli etmekle hata ediyordur.
Sonuçta etrafımıza baktığımızda kaç insan ben buna dayanamam,yok ben katlanamam dediği şeyi yaşamıyor ki? Etrafımız tükürdüğünü yalayan insanlarla dolu değil mi? Ve bende onlardan biri değil miyim?
Bir vakitler "Ben asla Savaş Güngör ile evlenmem!"diyen büyük lokma yiyip büyük laf eden ben değil miyim?
Her gece o adamın yanında yatan aciz değil miyim? Her gece gözlerimi karanlığa ve nefrete açan ben değil miyim? Siyaha boyanan esir ben değil miyim? İrin pisliği gibi her gün her saat nefret kusan ben değil miyim? Benim. Hepsi benim...Lanet olsun ki hepsi benim.
************************************
Gözlerine keskin ama güçsüz gözlerle bakmaya devam ediyordum. Beni neden bu hale soktuğunu merak ediyordum. Neyin uğruna öldüğümü ne uğruna acıdığımı merak ediyorum.
Ben ne uğruna yaşıyordum bu evde? Ne uğruna koparmıştı kanatlarımı? Ne uğruna?"Çünkü o kanatlar bana uçurmadı." sertti ama öfkeli bir ton değildi.
Kanatlar benimdi. Ben nereye istersem oraya uçacaktı tabi. Ne bekliyordu ki? Hangi esir uçardı onu esir edene? Hangi aptal severdi acı çektireni? Ben sevmezdim. Gitmezdim. Kaçardım. Normal bir insan da bunu yapardı? Kötü adamları sevmek ancak filmlerde dizilerde olurdu. Ben bu yüzden Savaş'ı asla sevemezdim. Asla mı? Ben büyük konuştuğum için kendime kızıyordum az önce. Ama şimdide aynısını yapıyordum. Ama onu sevmeyecegime o kadar emindim ki. Tıpkı onunla evlenmeyecegim gibi.
"Çünkü o kanatlar benimdi Savaş. "Yaklaştı. Bir adım daha ve bir daha. Sonunda beni duvara yapıştırdı. Dudakları dudaklarıma çok yakındı. Fazla yakın. Olmaması gereken kadar yakın. Bana her yaklaştığında korku ele geçiriyordu aklımı. Ve bundan nefret ediyordum. Bana yaklaşmasından da korkuma engel olamamaktan da nefret ediyordum.
"Senin her şeyin benim Ömür."yutkundum. Sanki her an öpecek gibiydi. Öpse ne yapardım acaba? Tokat mı atardım? Yoksa bayılır mıydım? Hıh. Ne farkederki o ilk öpücüğümü çalmış olmazdı. Ama Mert'e ait dudakları almış olurdu.
Ve ben buna katlanamazdım. Onun hatırasına ne zaman zarar gelse canım deli gibi yanıyordu zaten.
Sertçe ittim onu bu yüzden. Bakışlar yine eskiye dönmüştü. Soğuk bakışlar geri gelmişti. Az önce ki ihtiraslı bakışlar kendini buz dağlarına bırakmıştı. Bir şey söylemeden çıkarken ben düşünüyordum. Daha ne kadar bana dokunmadan duracaktı. Bana ne zaman zorla sahip olacaktı?
Şoka uğramış bedenim kendine geldikten sonra bende odadan çıkmıştım. Canan ile Gül büyük ısrarlarımız sayesinde kızların yanına gitmeyi kabul etmişlerdi. Bizsiz gitmeyeceklerini söyleselerde ikna etmiştik.
Şimdi de Ayşe ile kahve içiyorduk. Feride cadısıda yoktu başımızda. Rahattık yani. Hem sohbet ediyor hem gülüyorduk. Tam o anda Cengiz yanımıza gelmişti. Ayşe
"Hayrola ablacım? Sen o bilgisayar zımpırtısını nasıl bıraktın?"telaşlı bir yüz ifadesi vardı. Bir derdi olduğu belliydi .
"Ayşe abla bana yardım edin. Bizim edebiyatçı velin gelecek diye tutturdu. Abim bir kez daha böyle bir şey olursa seni şirkette çalıştırır okuldan alırım dedi."Of be Cengiz bu kaçıncı vukaattı böyle? Ama masum ve telaşlı bakışları kıyılacak gibi değildi. Hayır nasıl kıyalım? Çok tatlıydı. Tek sorunu oyun delisi olmasıydı. O da çağımızın sorunuydu zaten.
"Tamam Cengiz bir şeyler ayarlarız."dememle Ayşe gözlerini açarak bana bakmıştı. Ne yapıyorsun der gibi bakıyordu. Vicdanlıydım ne yapabilirim?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHKUM
Novela JuvenilKırılmış hisler sürüsüyüz biz. Kırıldıkça kırılan kanatlaramızla savaşmaya çalışan hissizler sürüsü. Biz. Kim miyiz biz? Bir adet kadın çığlığıyız, durmadan yılmadan savaşan bir adet ordu silahıyız, ölüme kahkahalarla koşan bir adet deliyiz. Adımız...