ERKEKLERİN AĞZINDAN

8.8K 285 25
                                    

Ruhum sızladı benim. Acı çektim. Hiç iyileşemez sandığım yarama  hiç beklemediğim biri ilaç oldu.

******

AHMET'TEN

Hırçın bir kadındı benim karım. İnatçı ,dediğim dedik  ve dengesiz. Neye parlayacağı belirsiz. Karmaşık. Ama çekici. Tüm kadınlığıyla beni kendine bağlayabiliyordu. Büyülüydü resmen. Ne yaparsa yapsın.  Bir şekilde onu affetmemi sağlıyordu. Ama ben hata yaptığımda beynimin eti yeniyordu. Bu gerçekten haksızlıktı. Tabi çoktan ben bu haksızlığa alışmıştım.

"Ahmet!" Duyulmuştu tatlı belanın sesi. Bu akşamki gündemimiz eve geç gelmemdi.

"Efendim Canan." Evleneli daha 5 ay olmuştu ama onu tanımak zor olmamıştı. Çünkü ben psikoloji okumuştum. Ve bunu ailemde Savaş dışında kimde bilmiyordu. Bedir'e söylesem Gül'e yetiştirirdi hemen ordan da Canan'a. Canan'ın beni bu kadar tanımasını içimde sindirdiğim şeyleri bu kadar görmesini istemiyordum. Çünkü ben onun içini tam çözmemistim. Ama az kalmıştı. Çözecektim onu.

"Dün gece kaçta geldin sen?" Başım ağrıdan çatlıyordu ama Canan'ın çapraz sorgusunu atlatmadan dinlenemezdim.

"4 de geldim. Yavuz dertliydi birkac kadeh bir şeyler içtik. "Makyaj masasının önünde saçını tarayan Canan eline geçirdiği ruju bana fırlatarak

"Iyi bok yedin!" Demişti. Yüzüme ruj bulaşmıştı. Ama umursayamayacak kadar yorgundum. Ruju kenara koyup başımı yastığa bırakıvermiştim. Bu kadınla uğraşılmazdı. Çarpardı valla.

"Ya uyuyor bir de! Bana bak bir daha o zıkkımı içip gelme benim yanıma. Birde Yavuz dertli diyor. Kıza cehennem hayatı yaşatan o dertli olan yine o !hayır ne olmuşta dertliymiş...."

Ve bu konuşma son nefesimi verene kadar devam eder....

Aslında bakarsanız bu Canan ile Ahmet'in kısa bir özeti sayılır. Tatlı Bela ile Sessiz prensi izlemeye devam edin. Bakalım sizi neler bekliyor.

Ha bu arada kavganın sonunu nasıl bittiğini söylemeliyim.

"Peki Canan."

BEDIR'DEN

Dikkat biraz sonra okuyacaklarınız 7 yaş ve üzeri insanlar için tehlikelidir.

"Ben çok mu nazlıyım aşkım?" Ah o tuzak sorulardan biri daha hücum etmişti kaleme. Sakin olmalıydım. Bu pozisyonu defalarca çalışmıştım sonuçta.

"Sen benim her şeyimsin karıcım. " demiştim sırıtarak ama bu topu kornere atmıştı.

"Her seyim derken kocacım? Mesala?" Sakin ol Bedir. Sen bu pozisyonları ezbere biliyorsun. Yemezsin olum sen bu golü.

"Her şeyim işte. Sevgilim. Arkadaşım. Sırdaşım. Kalbim. Nefesim. Kısaca her şeyim işte. " tekrar gülümsediğimde. Hala ceza sahamda dolanıyordu. Aferin bana ya. Ancak defans yapayım.  Hiç pozisyona girmeyeyim. Beceriksiz futbolcuyum ben be.

"Yani her şeyde nazlı olmam da var. Nazlıyım. Kaprisliyim. "  içimden bir ya sabır çekerken el mahkum kalenin dışına çıkıp öyle kurtarmam gerekiyordu pozisyonu. Risk almak zorundaydım.

"Hayır karıcım. Kaprisli değilsin. Hem olsan da fark etmez. Kıymetlimsin. Her şeyine eyvallah sevgilim. "Yüzü yavas yavaş gülerken içimden bir oh çekmiştim. Gol yoktu! Kurtarmıştım. Ya da

"Yalan söyledin çünkü yüzüğünle oynadın." Kesinlikle erken sevinmiştim. Yahu Gül'ün pozisyonunu kurtarmak kim ben kim. Aptaldım yahu valla aptal.

Nasıl unuturdum.Yüzükle oynarsan gol yersin!

Işte bu Kaprisli Diken ile Sabır Taşının   hikayesi.

YAVUZ'DAN

"Sevmezsen sevme be! Karşımda bağıran  kadina hayret ederek bakıyordum. Ne diyordu bu kadın.

"Ne saçmalıyorsun?" Cevap hiç  gecikmeden gelmişti.

"Diyorum ki Yavuz Güngör. Sevmezsen sevme. Sen beni sevmiyorsun diye ölecek değilim ya. Sevme be. Nefret et. Tiksin. Uzak dur. Bağır. Çağır. Artık umrumda bile değil. Neden biliyor musun? "Ellerim yumruk olurken bu sorunun cevabını gerçekten bilmiyordum. İlk defa bu kadar merak ediyordum bir sorunun cevabını.

"Çünkü artık senin sevgine ihtiyacım yok. Çünkü artık beni sevecek bir oğlum var!" Oğlu. Ben yıllarca deli gibi tutkun olmama rağmen sadece yara açtığım bu kadının şimdi yaralarını saracak biri var ha! Benim açtığım yaraları benim oğlum mu saracak?

SAVAŞ'TAN

Benim ruhum babamın kollarımda öldüğü gün karanlığa teslim olmuştu. Ömür'ün karşılık bulamadığım aşkı zaten ciğerime kor alevler sokup beni siyaha iterken babamın benim yüzümden ölmesiyle artık tam bir siyah olmuştum. Kapkara olmuştum.

Öfkem yüzünden ölmüştü babam. Benim öfkem yüzünden beni korurken ölmüştü. Ömür de öfkem yüzünden hep kaçmıştı benden. Sanırım içimdeki bu öfke benim en büyük düşmanımdı.

Ömür'ün yüzüne söylediğim şeye deli gibi pişman olmuştum. Ama beni buna iten oydu. Benle adeta savaşıyordu. Halbuki benimle savaşmamalı benimle sevişmeliydi.

"Özel ilgi alanın ne Savaş? Kırıp parçalamak mı? İlk defa ya. İlk defa sana olan nefretimi kıracak bir güç hissetmiştim kalbimde. Ama sen ne yaptın? Tekrar tükettin o gücü. Söylesene senin amacın ne?!" Dudaklarını dudağımda hissettiğimde ilk defa o dudaklardan karşılık almıştım. Bu duygu... Anlatılması imkansız bir duyguydu. Ve bu duyguya kapılmak bir saniyemi alırdı. Ama eğer bu kimyaya bir kez kapılırsam karşılığında göreceğim en küçük olumsuzlukta Ömür'ü toprağa gömebilirdim. Önce onu sonra kendimi öldürürdüm. Bu hayal kırıklığına dayanamazdım. Yani yine aptal gibi onu korumaktı niyetim. O bunu farketmesede.

"Amacım ne mi? Benim bu dünyada tek bir amacım var Ömür. O da sen. "Ellerini yumruk yaparken

"O zaman neden kendinden uzaklaştırmak için elinden gelen her şeyi yapıyorsun. "Ah be Papatya. O kadar anlamıyorsun ki beni.

"Çünkü senden sevgi kırıntısı değil aşk bahçesi istiyorum!"

Evet arkadaşlar hem diğer bolumu cok beklettim diye hem de cok istediginiz icin bolum degil ama kisa bir sey paylastim. Umarım begenmissinizdir. Herkese kucak dolusu öpücükler❤

MAHKUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin